Muhammed Bâkî-billah hazretleri “kuddise sirruh” hicrî binoniki senesinin Cemâzil-âhır ayı gelince, bir hastalığa tutuldu. Bu günlerde şöyle buyurdu: “Hâce Ubeydullah-i Ahrâr’ı “rahmetullahi aleyh” rü’yâda gördüm ve bana; “Gömlek giyiniz” buyurdu. Bu rü’yâyı anlattıktan sonra, tebessüm etti ve; “Eğer yaşarsam öyle yaparım, yaşamazsam, gömleğim kefenimdir” buyurdu.
Bu günlerde sefere çıkmak isteyen muhlis talebelerinden birine de; “Birkaç gün bir yere gitmeyiniz, son günlerimi yaşıyorum” dedi. Sâdık talebelerinden birçokları gelmişlerdi. Za’fiyetinin, hastalığının çok olduğu zamanlar, derin ilimler beyân eyleyip, çok yüksek hakîkatlerden bahsetti. Bir gece, hastalık ve za’fiyet o hâle geldi ki, gören can vermekte olduğunu sanırdı. Bir müddet sonra kendine gelip; “Eğer ölmek bu ise, ne büyük bir ni’mettir. Bu hâlden kurtulmak istemiyorum” buyurdu. Cemâzil-âhır ayının yirmibeşinde Cumartesi günü, hazırlık ve ayrılık eserleri görünmeğe başladı. Bütün dostlarına bakışları ile vedâ ederken, talebeleri, eshâbı ve dostları ağlamağa başladılar. Muhammed Bâkî-billah ise tebessüm buyurup hayretle bakıyor ve sanki: “Siz nasıl dervişlersiniz, kazâya rızâ dâiresinden çıkıp ağlarsınız” diye söylemek istiyordu. Bu sırada talebelerinden biri; “Yâ İlâh-el-âlemîn” mübârek kelimesini söyledi. Sür’atle onun tarafına bakıp, mübârek yüzünü onun tarafına çevirdi. Orada olanlardan biri “Onların bu hareket ve teveccühü hakîkî mahbûbun ismini duyma şevkindendir” buyurunca, bu sözün te’sîri ile mübârek gözleri yaş ile doldu. İkindi vakti yaklaşmıştı. Sesli olarak Allahü teâlânın ismini zikretmekle meşgûl olup böylece: “Allah, Allah…” diye diye rûhunu teslim eyledi. Vefâtından sonra, en sâdık talebeleri, karar verdikleri bir yere mezârlarını kazdılar. Fakat tabutu oraya götüremediler. Telâşla bir başka yere götürdüler. Tabutu yere indirdikten sonra, ne görsünler! Orası bir defâsında Muhammed Bâkî-billah hazretlerinin talebeleri ile geldikleri bir yer idi. Burayı beğenmişti. Burada abdest alıp, iki rek’at namaz kılmıştı. O temiz yerden bir miktar toprak eteğine yapışmıştı ve; “Bu yerin toprağı bizim eteğimizi tuttu” buyurmuştu. Ana caddeye yakın olan bu yerde kabrini kazdılar. Bu irşâd memleketinin pâdişâhını, içli üzüntülerle mezara indirdiler. Hâce Hüsâmeddîn hazretlerinin gayretleri ile, mezârın etrâfına; ağaçlar, meyveler, çiçekler dikip, orasını gâyet güzel bir bahçe yaptılar. Kabr-i şerîfini ziyâret edenler bereket ve şifâ bulurlar.
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi