İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretlerinin cenâze namazını, oğlu Hâce Muhammed Sa’îd kıldırdı. Vefatında 63 yaşında idi. Serhend’de evinin yanında defnedildi. Daha sonra Afganistan pâdişâhı Şâh-i Zaman, kabri üzerine büyük ve çok san’atlı bir türbe yaptırdı. Vefat haberi, talebelerini ve sevenlerini çok üzüp ağlattı. Duyulduğu her yerde gözyaşları döküldü. Vefatı üzerine çok şiirler yazılmış ve pekçok târih düşürülmüştür. Onun vefatına dayanamayan talebelerinden Muhammed Hâşim-i Keşmî şöyle anlatır: “Vefat ettiği günün akşamı şehrin kenarında, virâne bir mescidde, o pahasız hazînenin hayâliyle içim yanıyor, kalbim parçalanıyordu. Kalbimden soğuk ahlar çekiyor, gözümden yakıcı gözyaşları döküyordum. Ben bu hâlde iken birden hocamın rûhâniyeti gözüküp; “Sabretmek lâzım” buyurdu. Binlerce kırıklık ve perîşanlık içinde; “Ey efendim, ateşe kim dayanabilir?” dedim, “İbrâhim aleyhisselâma uymayı yerine getirmek lâzımdır” buyurdu. Böylece, bu kendinden geçmiş âşığın divaneliği arttı, ızdırâbımı ve ona olan muhabbetimi dile getiren şiirler söylemeğe başladım.”
Büyük oğlu Muhammed Sa’îd “kuddise sirruh” buyurdu ki: “Yüksek babamı, vefatından sonra rüyâda gördüm. Allahü teâlânın kendisine verdiği büyük ni’metlerden tam neş’e ve sevinçle anlatıyordu ve bununla iftihar ediyordu. Kendisine; “Canım babacığım, şükr makâmından hiç kimseye bir nasîb verdiler mi?” diye arzettim. “Evet, beni de şükredenlerden eylediler” buyurdu. Arzettim ki, Kur’ân-ı kerîmde meâlen;“Şükreden kullar azdır.” (Sebe’-13) buyuruluyor. Bu âyet-i kerîmeden anlaşılan, bu cemâatin, peygamberler olduğudur. Yâhud da Peygamberlerin en büyük eshâblarıdır. Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” gibi deyince; “Evet, öyledir. Fakat beni husûsî bir ihsân ve inâyetle, o cemâate dâhil eylediler” buyurdu.
Hâce Muhammed Ma’sûm “kuddise sirruh” hazretleri buyurdu ki: “Babamı vefatından sonra rüyâda gördüm. Münker ve Nekîr’in suâli nasıl geçti? diye sordum.” Buyurdu ki: “Allahü teâlâ merhamet ederek, bereket cihetiyle ilhâm edip; “Eğer sen izin verirsen bu iki melek kabrine gelecek” buyurdu. Arzettim ki: “Ey Allah’ım! Bu iki melek de, senin huzûrunda kalsınlar dedim. Nihâyetsiz rahmet ve merhametinden bana acıdı ve onları benim yanıma göndermedi.”
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi