-HAYATINDAN KESİTLER-
Hüseyin Hilmi Işık efendi’nin rahmetullahi teala aleyh, sohbetlerinden bazı bölümler:
-258-
Abdülhakim efendi hazretlerinin her zemân tam karşısına otururdum. Hatta, Eyüp sultân camiinde, ilk tanıdığımda en önde, burun buruna oturmuşduk. Allahü teâlâ, “Her isteyene veririm, ba’zan da istemiyenler arasından da seçdiğime veririm” buyuruyor. “İnnâ fetahnaleke” sûresinin son âyet-i kerîmesidir bu. Bu âyet-i kerîmede hem adalet, hem ihsan var. “Her isteyene veririm” buyurması adaletdir. “İstediğime veririm” buyurması da ihsandır. İsteyene nasıl verir? Meselâ benim gibi. Ben istedim de verdi Allahü teâlâ. Askerî okulda, birinci sınıfa başlamışdım. Ramezan-ı şerifde oruc tutmak isteyenleri, doktor muayene edip, tutabilip tutamıyacak olanları ayırdı. Seksen kişi oruc tutmak isteyen vardı. Bunların içinden güçlü, kuvvetli olanlarından otuz kişiyi tutabilir diye ayırdı. Elli kişiyi de, zaîf gördüğü için tutamaz diye ayırdı. Ben de ufak tefek, zaîfdim. Beni de tutamıyacakların içine ayırdı. Ben, tutmak istiyorum dedim. Çünki evimde de öyle terbiye almışdım. Önceden de tutuyordum. Ben tutmak istiyorum deyince, doktor bana kızdı, bağırdı. Sen oruc tutacak adammısın, sınıfta kalırsın, hasta olursun, ölürsün dedi. Doktor iri-yarı bir yüzbaşıydı. Ramezan-ı şerif geldi. Oruc tutacak olan otuz kişiye yemek çıkıyordu. Ben de onlarla beraber kalkıyordum. Onların yemeklerinden yiyordum. Ben de orucumu tutdum. Seksen senedir ben hâlâ (oructan dolayı) hasta bile olmadım. Bana sınıfda kalırsın demişdi. Okulun birincisi oldum. Bir sonraki sene oruc tutanların sayısı daha azaldı. Sonra azala azala, son sınıfda iken bir tek ben kalmışdım. Ben namâzımı da kılardım. Başka kılan yokdu. Ben hademelerin odasına gider kılardım..
-258-
Abdülhakim efendi hazretlerinin her zemân tam karşısına otururdum. Hatta, Eyüp sultân camiinde, ilk tanıdığımda en önde, burun buruna oturmuşduk. Allahü teâlâ, “Her isteyene veririm, ba’zan da istemiyenler arasından da seçdiğime veririm” buyuruyor. “İnnâ fetahnaleke” sûresinin son âyet-i kerîmesidir bu. Bu âyet-i kerîmede hem adalet, hem ihsan var. “Her isteyene veririm” buyurması adaletdir. “İstediğime veririm” buyurması da ihsandır. İsteyene nasıl verir? Meselâ benim gibi. Ben istedim de verdi Allahü teâlâ. Askerî okulda, birinci sınıfa başlamışdım. Ramezan-ı şerifde oruc tutmak isteyenleri, doktor muayene edip, tutabilip tutamıyacak olanları ayırdı. Seksen kişi oruc tutmak isteyen vardı. Bunların içinden güçlü, kuvvetli olanlarından otuz kişiyi tutabilir diye ayırdı. Elli kişiyi de, zaîf gördüğü için tutamaz diye ayırdı. Ben de ufak tefek, zaîfdim. Beni de tutamıyacakların içine ayırdı. Ben, tutmak istiyorum dedim. Çünki evimde de öyle terbiye almışdım. Önceden de tutuyordum. Ben tutmak istiyorum deyince, doktor bana kızdı, bağırdı. Sen oruc tutacak adammısın, sınıfta kalırsın, hasta olursun, ölürsün dedi. Doktor iri-yarı bir yüzbaşıydı. Ramezan-ı şerif geldi. Oruc tutacak olan otuz kişiye yemek çıkıyordu. Ben de onlarla beraber kalkıyordum. Onların yemeklerinden yiyordum. Ben de orucumu tutdum. Seksen senedir ben hâlâ (oructan dolayı) hasta bile olmadım. Bana sınıfda kalırsın demişdi. Okulun birincisi oldum. Bir sonraki sene oruc tutanların sayısı daha azaldı. Sonra azala azala, son sınıfda iken bir tek ben kalmışdım. Ben namâzımı da kılardım. Başka kılan yokdu. Ben hademelerin odasına gider kılardım..
-devamı var-