Mektubatta buyuruluyor ki; Açlık, uzlet, uykusuzluk gibi nefse zulüm olan şeyler, insanları bir manevi aleme doğru götürür. Bu insanın imanı varsa, bu insan mümin ise, bu hâl ikiye ayrılır. Ya arif olur, marifet ehli olur, veya keramet ehli olur. Eğer mümin değilse, bid’at ehli veya dinsiz ise, onların da üstün halleri, cila sürülmüş bir tahtanın parlatılması gibidir. Cila sürülmüş tahtaya bakan kendini görür ama ateşe atılınca yanar. Çünki iman nurdur, bu cila küfürdür. Müminde ise bu, ayna gibidir. Mü’min olmayanda formika gibidir, cilalanmış ama keramet gibi görülen bazı şeylerin hepsi zuhur eder. Marifet ehlinin uğraşma sahası, konuşma sahası yalnız ahiretdir, Allah’tır. Hiç O’ndan başka birşeyle uğraşmaz. Keramet ehlininki ise hem hâlık, hem mahluk. Ama ne olursa olsun yine mahlukla uğraştığı için kibir olabilir. Çünki kerametlerini görüyorlar, uçuyor, gidiyor, geliyor. Bunların hepsi, tamamı harikadır yani fevkaladelikdir buyuruyor.. Peki, marifet ehli ile, harika ehli arasındaki fark nedir? Halık ile mahluk kadardır buyuruyor. Peki nasıl belli olur? Buyuruyor ki; Marifet ehli, yalnız ve yalnız, karşısındaki insanın salih olup olmamasıyla ilgilenir, insanlarla sadece bu kadar ilgilenir, onun tek derdi Allahü tealadır, ahirettir, peygamberdir. Onlar hiç insanların halleri ile, paralarıyla,… ilgilenmezler. O’nlar insanların, ehli nar’mı, ehli cennetmi olduklarını firasetleriyle anlarlar. Eğer bozuk insanlar, yani bidat ehli veya kafirler büyüklerin hallerinden anlatırlarsa, büyüklerin sözlerinden bahsederlerse, güzel bir marifet yayılır, fakat bu, çöpçünün eline düşen elmas gibidir, bu çöpçüye bir şey kazandırmaz. Çünkü din zahirdir, mutlaka islamiyete uymak esastır, dine uymayan tek hareketi varsa onun dinden bahsetmesi, çöpçünün elindeki elması anlatması gibidir, ona bir şey kazandırmaz. Elmas yine de elmastır.
Eğer bir mümin bir harama müptela olmuşsa, haramla uğraşıyorsa, içki içiyor, kumar oynuyor veya uygun olmayan birşey yapıyorsa, bey ve şirada haram ve helale dikkat etmiyorsa… Bu kişinin vucuduna giren haram buhar olur, hertarafa dağılır. Büyük zatlardan aldığı feyz, bir miktar kalabilir fakat hemen gider. O feyzin o kalbe girebilmesi için, o buharın, o bulutun olmaması lazımdır. Ahir zamanda insanların haramdan sakınması çok zor olduğu için, çok güzel dinleyebilir, fakat kapıdan çıkınca herşey biter. Büyük zatların feyzlerinden istifade edebilmek için, haramdan uzak durmak şarttır. Feyzin gelmesi için sevgi şarttır, fakat gelen feyzden istifade edebilmek için haramdan sakınmak lazımdır. Sevmek, bardağı musluğun altına koymak demektir, fakat bardağın ağzı kapalıdır. Bardağın içine su dolması için kapağının açılması lazımdır, bardağın kapağını açmak ise haramdan sakınmaktır. Velhasıl büyüklerden feyz gelmesi sevgi, muhabbet iledir, fakat gelen feyzden istifade edebilmek haramdan sakınmakladır.
Havasın kalbinden, avamın dilinden olan gıybetdir. Marifet ehli, yalnız Allah için konuşur, ahiretten bahseder ama harika ehli olanlar, harikalar, üstünlükler, kerametler, uçmalar, kaçmalar gösterenler, hem iyi hem kötüdür. İyi tarafı; Allahü teala lütf etmiş iman vermiş. Kötü tarafı ise; bu haller kibre sebep olabilir, küfre kadar götürebilir. Şeytan daha beterini yapabiliyor. Onun için bunlar özenilecek şeyler değildir. Hatta kabirlerdekiler ile konuşmak bile tehlikeli olabilir, özenmemelidir, çünki o tip insanlar bu hallerin kendisinde olup, başkasında olmadığını düşünüp kibirlenirse herşeyini kaybedebilirler. Hakiki Mü’min büyüklerin şadırvanına musluk olandır.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim.
Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cuma gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
ali zeki osmanağaoğlu