Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Enver abiler buyurdular ki;
Abbasi halifelerinden bir zat, Bağdat’ın en ileri gelen bir zatını çağırmış. Ona demiş ki; Hocam çok sıkılıyorum, hep dünya işi ile uğraştığım için bu sefer Rabbimi unutacağım diye korkuyorum. Sen her gün gel de hiç olmazsa bir çay iç ya da bir laf et, çünkü ben seni gördüğüm zaman Rabbim hatırıma geliyor, demiş. Hadis-i şerif var; “Onlar göründüğü zaman Allah hatıra gelir.” Nitekim Mübarek Hocamızdan bahsederken ahiret hatırımıza geliyor, Allah hatırımıza geliyor. Bu mübarek zat da; hay hay demiş. Her gün geliyor, her gelişinde de halife soruyor; Dünyanın ahvali nasıl, ne var ne yok dünyada, diyor. Diyor ki; Efendim, iyiler iyilik buluyorlar, kötüler belalarını buluyorlar. Kötüler kötülük yapıyor, kötülükle karşılaşıyorlar, diyor. Ertesi gün gene geliyor. Dünya ahvalinde ne var ne yok Hoca, demiş. Efendim, iyiler iyilik buluyor, kötüler kötülük buluyor, diyor. Başka birşey söylemiyor zaten. Efendim, iyiler hep iyilikle karşılaşıyorlar, kötüler de hep kaybediyorlar. Bir gün bu hoca efendinin komşusu demiş ki; Padişaha gidiyorsun, o kadar ihsanlara kavuşuyorsun, o kadar iltifatlara kavuşuyorsun, ne olur beni de götür bir defa, komşu hakkı var, diyor. Mübarek zat basiret gözüyle bir bakmış ki, bunda hainlik kokuyor. Bunun niyeti bozuk. Fakat kalp kırmak istemiyor, yüzüne karşı vurmak istemiyor. Peki, ben arz ederim padişahımıza, uygun görürlerse seni de götürürüm, diyor. Arz ediyor. Padişah; eğer sen de geleceksen, sen getireceksen buyursun, diyor. Eyvah, ya Rabbi gene fatura bize çıktı. Çünkü senin kim olduğun değil kiminle beraber olduğun önemli. Madem seninle gelecek, buyursun, diyor. Alıyor saraya götürüyor, kendini acındırıyor, hareketlerde bulunuyor. Ertesi gün o mübarek Hoca efendinin dişi ağrıyor, gidiyor dişçiye, dişini çektiriyor, mecburen mendil kullanıyor. İkisi beraber saraya geliyorlar, arada bir ağzına mendil koyuyor. Padişah diyor ki; Sen gidebilirsin, rahatsızsın herhalde. Hoca efendi gidiyor. Şimdi bu hain kaldı ya geriye.. Allah muhafaza etsin. Padişahım, anladınız mı bir şeyler, diyor. Anlamadım diyor. Tövbe Tövbe, ben gıybet etmem, tövbe tövbe ben iftira etmem, tövbe, ben yalan söylemem, diyor. Halbuki yalancı… Ne var, sen bir şey söyleyeceksin bana, diyor. Efendim, söylemezsem Allah indinde mesul olurum, onun için ben bunu size korkarak, üzülerek, sıkılarak söyleyeceğim mecburen, diyor. Nedir o? diyor. Efendim, bu hoca var ya, hani sizin çok sevdiğiniz, çok iyilik yaptığınız. Evet. Her gün bana diyor ki, bıktım şu padişahın ağız kokusundan. Bugün de bakın mendil koydu ağzına, diyor. Biraz da uzak durdu sizden, diyor. Halbuki o mübarek, diş ilacı filan olduğu için, rahatsız etmemek için biraz mesafeli durmuş padişaha. İşte bu böyle efendim, kusura bakmayın, ben bunu söylemem ama söylemek de doğru değil zaten. Fakat vebal altına girerim sonra, diyor. Ne diyorsun sen. Evet, her gün geliyor bize bunu anlatıyor. Bu bizim padişahımızın ağzı çok kokuyor. Ben de mecburen gidiyorum, korktuğum için. Yoksa hâşâ hiç sevmiyorum, sevgimden de gitmiyorum, diyor. Allah Allah.. Hemen bana kağıt kalem getirin, diyor. Yazıyor. Bu mektûb hamilini hâl edin diye yazıyor. Bunu hocaya ver, vezire versin, diyor. Zarf kapalı. Eyvah, gene para mı gönderecek yoksa. Mutlaka ona bir iyilik yapacak; en iyisi ben götüreyim vezire diyor. Kalkıyor, mektubu vezire götürüyor. Vezir diyor ki; anlaşıldı iş. Geç odaya. Çünkü yazıda hamilini hâl edin, yazılı. Ertesi gün Mübarek hoca saraya geliyor. Padişah görür görmez zaten gözü fal taşı gibi açılıyor. Sen ölmedin mi? diyor. Allah Allah.. Hayırdır inşaallah efendim ben niye öleceğim ki? Peki mektup ne oldu? Haberim yok, diyor. Allah Allah..Vezir; mektup hamilini hallettim merak etmeyin, diyor. Padişah; Hoca, dünya ahvalinde ne var ne yok diyor. Efendim, iyilik eden iyilik buluyor; kötülük eden belasını buluyor. Vallahi doğru, Billahi doğru. Tallahi doğru. Vay hain vay, demek ki insanlar işte böyle, diyor. Onun için; eden kendine eder, iyilik eden de kendine, kötülük eden de kendine eder…
Fî emanillah