Enver abim birgün buyurdular ki;
-2-
Mektubat’ta, Birinci cilt ellinci mektupta, mübarek zât buyuruyor ki; Açlık, uzlet veyahut da nefse zulüm, insanları bir manevi âleme doğru götürür. Eğer imanı varsa, mü’min ise, ikiye ayrılır. Ya âbid olur veya keramet ehli olur. Eğer mü’min değilse, bid’at ehli olabilir, yahudi olabilir, hıristiyan olabilir, ateşperest olabilir. Onların da üstün halleri, cila sürülmüş bir tahtanın parlatılması gibidir. Cila sürülmüş tahtaya bakan kendini görür; ama ateşe attın mı yanar. Çünki iman nurdur, bu siyah, küfürdür. Mü’minde bu, ayna gibidir; aksi takdirde formika gibidir, cilalanmış. Ama keramet gibi böyle şeyler hepsinde zuhur eder. Marifet ehlinin uğraşma sahası, yalnız Allah’tır, ahirettir. Ondan başkasıyla hiç uğraşmaz. Keramet ehlininki, hem Halık, hem mahluktur; ama ne olursa olsun, yine mahlukla uğraştığı için, kibir olabilir. Çünki kerametlerini görüyorlar. Uçuyor, gidiyor, geliyor. Bunların hepsi, tamamı harikadır. Harika, yani fevkaladeliktir. Peki, marifet ehli ile, harika ehli arasındaki fark nedir? Halık ile mahluk kadardır. Peki nasıl belli olur? Marifet ehli, karşısındaki insan salih mi, değil mi, bilir. Onun tek derdi, Allah’tır, ahirettir, Peygamberdir. O, hiçbir zaman insanların halleri ile, paralarıyla, inşaatlarıyla, makamlarıyla ilgilenmez. Onlar sadece kimin salih, kimin değil, kimin ehl-i nar, kimin ehl-i cennet olduğunu ferasetleriyle anlarlar. Eğer bozuk insanlar, yani bid’at ehli veya kafirler, büyüklerin hallerinden anlatırlarsa, büyüklerin sözlerinden bahsederlerse, güzel bir marifet yayılır. Bu, çöpçünün eline düşen elmas gibidir; çöpçüye bir şey kazandırmaz. Çünki din zahirdir, mutlaka islamiyete uymak esastır. Dine uymayan tek hareketi varsa, onun dinden bahsetmesi, çöpçünün elindeki elması anlatması gibidir, ona bir şey kazandırmaz. Elmas yine de elmastır. Bu birincisi.
-devamı var-
ali zeki osmanağaoğlu
ali zeki osmanağaoğlu