Enver abim birgün buyurdular ki;
-5-
Ali, iyi dinle beni, bunları yazarsın. Abdulhâlık-ı Goncdüvani hazretleri, daha gençlik zamanı, yatsı namazını kılmak için camiye gitmiş, çıkarken bir fakir görmüş. Fakir, para istiyormuş. Bu da bilerek en sona kalmış. Bakmış ki herkes bir şeyler veriyor; versem mi, vermesem mi? Vermek lazım değil ama, kalbi kırılır, herkes verdi, ben niye vermiyorum demiş, gitmiş vermiş; ama içinden devamlı suretle bir şey dürtüyormuş. Ahireti için bu yakışmadı, demiş. Ama içinden! Devamlı suretle bunları içinden geçirmiş ve evine gelmiş, ibadetini yapmış. O gece rüyasında, bir tepsi yemek getirmişler, tepsi gelir gelmez bayılma noktasına gelmiş. Bir koku! İştahı kaçmış. Sağa kaçmış, sola kaçmış, lütfen, Allah aşkına kaldırın bu tepsiyi, demiş. Bir koku ki, dayanılacak gibi değilmiş. Tepsi getirene; çok fena kokuyor bu, diye sormuş. Tepsiyi getiren de, Allah Allah, senin girdiğin gıybet günahı daha fena kokuyor, demiş. Sabahleyin namaza gelmiş, fakir de orada.. Namazı kıldıktan sonra çıkarken fakirin kulağına eğilmiş, senin hakkında bir şey söylemedim; sadece içimden geçirdim. O da mı gıybetti, demiş. Fakir; avamın dilinden, havasın kalbinden ne geçerse, gıybet kabul edilir. Sen havastan olduğuna göre, sen büyük bir zâtsın, kalbinden bile olsa yakışır mı, demiş ve kaybolmuş. Hızır ‘aleyhisellam’! Kimin ne olduğu belli olmaz!. Bu, çok mühim bir şey!.
-devamı var-
ali zeki osmanağaoğlu
ali zeki osmanağaoğlu