Enver abim buyurdular ki;
Hocamız buyurdular ki; üzülüyorum, eğer iki arkadaş dargınsa. Bunu kat’i olarak söylediler. Üzülüyorum buyurdular. İnsan nasıl onları üzer. Eğer onların üzülmesi benim sebebim ile olacaksa Allah muhafaza etsin, yere yatarım. Teslim olurum yani, ki onlar üzülmesinler diye. Kaldırın böyle dargınlıklarınız varsa. Çünki akşam mükerreren yine aynı şeyi söylediler. İki arkadaş eğer dargınsa ben üzülüyorum, buyurdular. Allahın Evliyâsı nasıl üzülür, Allahın dostu nasıl üzülür. Buna tahammül edilir mi. Veyahutta o üzüntünün akıbetinden korkulmaz mı? O halde, bugüne kadar ufak veya tefek, öyle veya böyle aranızda kırgınlıklar, üzüntüler olmuşsa bunları derhal bitirmeli ve demeli ki, kabahat bende, sen mübareksin demeli, ne fark eder, ne kaybeder. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyorlar ki, haklı olduğu halde kabahat bende diyene cennette köşk verilecek, kefil benim buyuruyor. Gelsin benden istesin! Ne güzel teminat. İnsan bir köşkü nasıl feda eder, alçak olan, kâfir olan nefsi için. Olmaz öyle şey. Her yerde arkadaşlarımıza bu nasihatları bildirelim. Çünki bizden istenen budur. Kat’i olarak, mübarekleri gördüğümüz günden bugüne kadar bize verdiği nasihat; münakaşa etmeyin, münakaşa dostla dostluğu giderir, düşmanla düşmanlığı arttırır. Ne fâidesi vardır. Hiçbir fâidesi yok. Katiyen münakaşa yasaktır.
ali zeki osmanağaoğlu