Enver abim buyurdular ki;
Bir delikanlı varmış. Bir köye gidecekmiş; fakat gideceği köydeki köprü, ha düştü ha düşecek.. Köprünün başına gelmiş, türkü söyleye söyleye öbür tarafa geçmiş. Bir mübarek zât da bu taraftan seyrediyormuş. Aynı anda bir mübarek zât gelmiş, okumuş, cenab-ı Hakka yalvarmış. Tam köprünün üzerine gelmiş, pat diye nehire düşüp, ölmüş. O mübarek zât elini açmış, ya rabbi, öteki delikanlı köprüye bakmadı bile. Türkü söyleye söyleye karşıya geçti. Bu zavallı çok yalvardı, yakardı; ama nehre gitti. Ya rabbi, nedir bunun hikmeti, demiş. Allahü teala buyurmuş ki; O genç, her zaman, gece gündüz hep beni andı. Köprünün başına gelinceye kadar beni andı. O köprüye gelince, ben de onu andım. O beni hiç unutmadı, ben de onu köprüde unutmadım. Karşıya onun için rahat geçti. Öteki, ölümü görünce zikr etmeye, dua etmeye başladı. Halbuki, ölümü, köprüyü görünce değil, çok eskiden beri hatırlayıp benimle beraber olsaydı, ben de köprüde beraber olurdum.
ali zeki osmanağaoğlu