Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
1978 senesi temmuz ayının 27 sinde, benim düğünümdeki gelin arabası, Hanımannemizin 34 TC 983 plakalı, 3 sıra koltuklu, peugeot arabasıydı. Arabayı süren, (herkesin yardımına koşmayı çok seven) rahmetli bacanağım, Abdülhakim abim idi. Yanında da, biricik annesi, hepimizin annesi, hanımannemiz oturuyordu. En arkadaki (üçüncü sıradaki) koltuklarda ise muhterem ablalarım (mübarek hocamızın kerîmeleri ve gelinleri) oturuyorlardı. O gün, çok sevdiğim rahmetli bacanağım Abdülhakim abim, bizi boğaz gezisi ve Eyüp Sultan ziyaretine götürmüştü…. Her karesi bugün gibi hatırımda. Düğün, hanımannemizin himayesinde yapılıyordu. 1987 senesinde hacca gitmeme dahi hanımannemiz sebep olmuştu. Kimlerin üzerinde hakkı yok ki,… Bütün insanların ve insanlığın üzerinde çok büyük hakkı vardır hanımannemizin.
Hanımannem nikahın, düğünden bir ay kadar evvel yapılmasını tavsiye ederdi. Nikahı Alibeyköy’de Elmas dedenin evinde Mustafa amca kıymıştı. Enver abim şeker ikram ederken, Enver abimin ayağı halıya takılıp şekerler yere dökülmüştü. Enver abim dökülen şekerleri toplamak isteyince, Mübarek hocamız bunun üzerine, durun bir dakika, buyurdular, kabr hayatını anlattılar ve Enver abimin şeker toplamasını, kabrde inci toplamağa benzettiler. Enver abim bu şeker meselesini her zaman anlatırlardı.
O gün mübarek hocamız buyurdular ki; “Çok kitap okuyan sapıtır, yoldan çıkar. Ancak bir mürşid-i kâmil görmüşse, hakkı batıldan ayıracak duruma gelmişse, okudukları ona zarar vermez. Biz çok kitap okuduk, ama öğrenmek için değil, zaten Efendi hazretlerinden her şeyi öğrenmiştik. Fakat biz, Efendi hazretlerinin buyurduklarına vesika bulmak için kitapları okuduk. Efendi hazretleri şöyle buyurmuştu desek, o insanları nasıl ikna edecektik? Ömrüm vesika toplamakla geçti. Her kitap, o günün şartlarına, o günün insanlarına, o günün sorularına cevap olarak yazılmıştır.
Mesela Kimyâ-i Seadet kitabı mübarek bir kitaptır, ancak o günkü insanlara göre yazılmıştır. Bugüne ait olan bilgiler ilmihale konulmuştur. Bu asrın mürşid-i kâmili Tam İlmihal Seadet-i Ebediyyedir. Bu kitab binlerce mübarek âlim zatın eserlerinden toplanarak yazılmıştır. Bu eser bir nimettir, hasta olan göğsüne koysa iyi olur. Seadet-i Ebediyyeyi okuyan âlim olur, hele hele içindekileri yaparsa evliya olur.”
“Mektûbat’ın özeti iki cümledir. Birincisi, Allahü teâlânın dinine bağlanmaktır. Yani Peygamber efendimizin (aleyhissalatü vesselam) bildirdiği İslamiyet’i öğrenmek ve yapmaktır. Yani, kısaca (şeriat-ı Muhammediyeye imtisaldir). İkincisi, kimden dinini öğrenmişse ona sevgi ve muhabbet beslemektir. Mümin, insanlığa karşı mesuldür. Hayatta olduğu müddetçe dine hizmet etmek mecburiyetindedir. Eğer dine faydası yoksa vazifesini yerine getirmiyor demektir”. “Allahü teâlâ hepinize din ve dünya saadeti ihsan etsin. Allahü teâlâ kazandıklarımızı, sevablarımızı muhafaza etmemizi nasip etsin. Bir gün gaflet uykusundan uyanırsak yani hakkı batıldan ayıracak duruma gelirsek Rabbimizin huzuruna gidebiliriz. Yoksa hayat karışıktır. Çok mesuliyet vardır. Cenab-ı hak bu kıymetli hizmeti, nimeti, ancak seçtiği kullarına verir. Bu nimetin devamı da şükretmeye bağlıdır. O’na şükretmek de, verilen emanetleri O’nun yolunda kullanmaktır. Ahırette herkes pişman olacaktır. Cehennemdekiler de pişman, Cennettekiler de pişman olacaktır. En çok pişman olacak olanlar da, Allahü teâlânın verdiği imkânları tam kullanmayanlar veya kullanamayanlardır.”
“Bu yolun büyükleri çok kıymetlidir. Bu büyük zatlar çok müstesnadır. Bunlar Allahü tealanın nazlı kullarıdır. Bunları bulmak, görmek, tanımak çok zor ele geçer, fekat çok büyük nimetdir. Böyle bir zatı ele geçirmek, çok büyük saadet, çok büyük nimettir. Hatta bu büyüklerin talebeleri ve kitapları da çok kıymetlidir. Bu büyükler, hakkı bâtıldan ayırırlar. Onların talebeleriyle beraber bulunanlar, kitablarını okuyanlar kurtulurlar. Kurtulmak için kurtulanlarla beraber olmak lazımdır.”.
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
…………
1978 senesi temmuz ayının 27 sinde, benim düğünümdeki gelin arabası, Hanımannemizin 34 TC 983 plakalı, 3 sıra koltuklu, peugeot arabasıydı. Arabayı süren, (herkesin yardımına koşmayı çok seven) rahmetli bacanağım, Abdülhakim abim idi. Yanında da, biricik annesi, hepimizin annesi, hanımannemiz oturuyordu. En arkadaki (üçüncü sıradaki) koltuklarda ise muhterem ablalarım (mübarek hocamızın kerîmeleri ve gelinleri) oturuyorlardı. O gün, çok sevdiğim rahmetli bacanağım Abdülhakim abim, bizi boğaz gezisi ve Eyüp Sultan ziyaretine götürmüştü…. Her karesi bugün gibi hatırımda. Düğün, hanımannemizin himayesinde yapılıyordu. 1987 senesinde hacca gitmeme dahi hanımannemiz sebep olmuştu. Kimlerin üzerinde hakkı yok ki,… Bütün insanların ve insanlığın üzerinde çok büyük hakkı vardır hanımannemizin.
Hanımannem nikahın, düğünden bir ay kadar evvel yapılmasını tavsiye ederdi. Nikahı Alibeyköy’de Elmas dedenin evinde Mustafa amca kıymıştı. Enver abim şeker ikram ederken, Enver abimin ayağı halıya takılıp şekerler yere dökülmüştü. Enver abim dökülen şekerleri toplamak isteyince, Mübarek hocamız bunun üzerine, durun bir dakika, buyurdular, kabr hayatını anlattılar ve Enver abimin şeker toplamasını, kabrde inci toplamağa benzettiler. Enver abim bu şeker meselesini her zaman anlatırlardı.
O gün mübarek hocamız buyurdular ki; “Çok kitap okuyan sapıtır, yoldan çıkar. Ancak bir mürşid-i kâmil görmüşse, hakkı batıldan ayıracak duruma gelmişse, okudukları ona zarar vermez. Biz çok kitap okuduk, ama öğrenmek için değil, zaten Efendi hazretlerinden her şeyi öğrenmiştik. Fakat biz, Efendi hazretlerinin buyurduklarına vesika bulmak için kitapları okuduk. Efendi hazretleri şöyle buyurmuştu desek, o insanları nasıl ikna edecektik? Ömrüm vesika toplamakla geçti. Her kitap, o günün şartlarına, o günün insanlarına, o günün sorularına cevap olarak yazılmıştır.
Mesela Kimyâ-i Seadet kitabı mübarek bir kitaptır, ancak o günkü insanlara göre yazılmıştır. Bugüne ait olan bilgiler ilmihale konulmuştur. Bu asrın mürşid-i kâmili Tam İlmihal Seadet-i Ebediyyedir. Bu kitab binlerce mübarek âlim zatın eserlerinden toplanarak yazılmıştır. Bu eser bir nimettir, hasta olan göğsüne koysa iyi olur. Seadet-i Ebediyyeyi okuyan âlim olur, hele hele içindekileri yaparsa evliya olur.”
“Mektûbat’ın özeti iki cümledir. Birincisi, Allahü teâlânın dinine bağlanmaktır. Yani Peygamber efendimizin (aleyhissalatü vesselam) bildirdiği İslamiyet’i öğrenmek ve yapmaktır. Yani, kısaca (şeriat-ı Muhammediyeye imtisaldir). İkincisi, kimden dinini öğrenmişse ona sevgi ve muhabbet beslemektir. Mümin, insanlığa karşı mesuldür. Hayatta olduğu müddetçe dine hizmet etmek mecburiyetindedir. Eğer dine faydası yoksa vazifesini yerine getirmiyor demektir”. “Allahü teâlâ hepinize din ve dünya saadeti ihsan etsin. Allahü teâlâ kazandıklarımızı, sevablarımızı muhafaza etmemizi nasip etsin. Bir gün gaflet uykusundan uyanırsak yani hakkı batıldan ayıracak duruma gelirsek Rabbimizin huzuruna gidebiliriz. Yoksa hayat karışıktır. Çok mesuliyet vardır. Cenab-ı hak bu kıymetli hizmeti, nimeti, ancak seçtiği kullarına verir. Bu nimetin devamı da şükretmeye bağlıdır. O’na şükretmek de, verilen emanetleri O’nun yolunda kullanmaktır. Ahırette herkes pişman olacaktır. Cehennemdekiler de pişman, Cennettekiler de pişman olacaktır. En çok pişman olacak olanlar da, Allahü teâlânın verdiği imkânları tam kullanmayanlar veya kullanamayanlardır.”
“Bu yolun büyükleri çok kıymetlidir. Bu büyük zatlar çok müstesnadır. Bunlar Allahü tealanın nazlı kullarıdır. Bunları bulmak, görmek, tanımak çok zor ele geçer, fekat çok büyük nimetdir. Böyle bir zatı ele geçirmek, çok büyük saadet, çok büyük nimettir. Hatta bu büyüklerin talebeleri ve kitapları da çok kıymetlidir. Bu büyükler, hakkı bâtıldan ayırırlar. Onların talebeleriyle beraber bulunanlar, kitablarını okuyanlar kurtulurlar. Kurtulmak için kurtulanlarla beraber olmak lazımdır.”.
– devamı var –
Enver abim bizim başımızda hem abimiz, hem babamız, hem hocamız hem rehberimiz, yol göstericimiz, herşeyimizdi.
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Hayat onunla güzeldi.
Fî emanillah.