Enver abim buyurdular ki;
Sadaka, birini sevindirmek, belayı önler, ömrü uzatır. Bir gün mübarek Hocamız, torunu Ferruh ve annesi, üçü Boğaza gezmeye gittiler. Ferruh da sekiz-on yaşında. Rumeli Hisarının dibinde yeşil bir yer buldular, örtüyü serdiler, yiyecekleri ortaya koydular. Sofrayı kurdular, Mübarekler, sağa doğru bir yere baktılar, orada bir ihtiyar var, kim bilir kaç günden beri aç. Hemen bir tabak aldılar, yiyecek ne varsa koydular, Ferruh’un eline verdiler. Ferruh, al bu tabağı, götür şu ihtiyara ver. Onun herhalde karnı çok aç, onun karnı açken, biz bunu yiyemeyiz, buyurdular. Bu hıristiyan mı, müslüman mı, fasık mı, demediler! Bir mahlûk. İster insan, ister hayvan. Ama bir mahlûk, sahibi öyle yaratmış. Ferruh aldı tabağı gitti, o kalkınca Ferruh’un olduğu yere koca bir taş düştü. Hocamızın gelini diyor ki; İmkân ve ihtimal yok, o taş başına gelecekti ve çocuk orada ölecekti. Çünki, düşerken görmedik. Küt diye yere vurunca, hepimiz şaşırdık kaldık. Mübarekler buyurdular ki; Kalkın, sadaka hayatımızı kurtardı. Torun, evlat. Hemen eşyalarını topladılar ve; Sadaka belayı önler, ömrü uzatır. Eğer aç insana bu gıdayı göndermeseydik, başımıza felaket gelmişti, buyurdular. Arkadaşlar, herkesle hesaplaşabilirsiniz; ama Allah ile olmaz. Hiçbir köle, efendisi ile pazarlığa girmez. Köle haddini bilmelidir. Ne emr edilmişse, onu yerine getirmelidir. Ben bunu yaptım, dersen. Sen kimsin yahu? Dolayısıyla, hiçbir hizmetçi, hiçbir evin kölesi, iki eve birden hizmet etmez. Çünki ettirmezler. Ya burada kalacaksın, ya başka yerde. Onun için, herkesin bir efendisi, bir sahibi vardır. İki efendi, iki sahip olmaz. Nitekim, iki Allah da ‘celle celalüh’ olmaz. Allah bir, mürşid bir. Hepsi bir! Kâbe bir, Kur’an-ı kerim bir. Onun için, ikileşti mi, şirket eder. Sadaka belayı önler, ömrü uzatır. Aşikâr, misal aşikâr. Ferruh kalktı, sadaka vermeye gitti. Onun için, mübarek Hocamız buyurdular ki; Bu zamanda, bu asırda verilecek en kıymetli sadaka, birine İslamiyeti öğretmektir. Bir kitap vereceksin, başka çaren yok. Yedir içir; ama ruhunu da besle. Çünki, insan sadece et ve kemikten değildir. Onun bir de ruhu vardır. Nasıl etin, kemiğin gıdaya ihtiyacı varsa, ruhumuzun da o gıdaya ihtiyacı var. Ruhun en büyük gıdası, ilimdir, sohbettir, Kur’an-ı kerimdir, namazdır. Bunlar ruhu besler…
ali zeki osmanağaoğlu