Enver abim buyurdular ki;
Cenab-ı Hak, Şam’da bulunan Şems-i Tebrizi hazretlerine; “Git, Mevlana Celâleddin-i Rûmi hazretlerini irşad et. Onun irşada ihtiyacı var” diye ilham etmiş. Mübarek yola çıkmış, kendisini tanıyan yok. Bir beldeye gelmiş, o beldede de akşam olmuş. Yatacak yer aramış, hiçbir yer yok. Yatsı namazına camiye gitmiş, namazı kıldıktan sonra duayı uzatırım, millet çıktıktan sonra da burada yatarım, demiş. Çünki yatacak yer yok, hava da iyi değil. Duayı uzatmış, millet de uzatmış, derken herkes âmin demiş, camiden çıkmış, bu devam etmiş. Sonra müezzin gelmiş; baba kalk, burası cami, demiş. Evlat, ben ihtiyar bir adamım. Her yere sordum; fakat yatacak yer bulamadım. Bulsam niye camide yatayım? Birkaç saat dinleneyim, demiş. Yok, kalkmazsan ben nasıl kaldırırlar bilirim, demiş. Evladım, benim kimseye bir zararım yok, yapma, etme, demiş. Müezzin, sen bir laf daha edersen bak ben sana ne yaparım, demiş. Neredeyse dövecek. Allah muhafaza eylesin. Şems-i Tebrizî hazretleri şöyle bir nazar etmiş, o kadar! Kapıdan daha çıkarken, müezzin neredeyse öldü ölüyor. Derken hoca koşmuş, cemaat koşmuş, adam nefes alamıyor, konuşamıyor. Ölmek alametleri beliriyor, sadece Şems-i Tebrizi hazretlerini gösterebilmiş. Cemaat hemen yanına gelmiş; Efendim, bu bir cahillik yaptı, siz afv eder misiniz? Ne olur kusura bakmayın, demiş. Şems-i Tebrizi hazretleri, onlara şöyle bir bakmış; bizi aştı. Artık bizim elimizde bir şey kalmadı. Ama çok yalvardınız, şunu dua ederim ki, Allah canını imansız almasın, demiş. Daha konuşurlarken adam ölmüş. Allah muhafaza etsin, dokunmaya gelmez. Çünki O Büyükler, cenab-ı Hakkın sıfatlarıyla sıfatlandıkları için, o dereceye kavuştuktan sonra, zaman mefhumu ortadan kalkar. Yani, bir nazarla adamı rezil yahut da ihya ederler. Onun için, onlara yaklaşmak, ateşe yaklaşmak gibidir, buyurmuşlardır. Uzaklaşırsan, donarsın, ölürsün. İçine atlarsan, yanarsın, yine ölürsün. Isınmaya bak; ne uzaklaş, ne yaklaş…
ali zeki osmanağaoğlu