Enver abim buyurdular ki;
Ebû Hureyre “radıyallahü anh” anlatıyor; Bir gün cenâb-ı Peygamber “aleyhissalatü vesselam” oturuyormuş, birdenbire tebessüm etmişler. Yâ Resûlallah, hayırdır inşâallah demişler. Resulullah Efendimiz buyurmuşlar ki; Şimdi Rabbimin huzûrunda iki kişi var, haklarından vaz geçmiyorlar. Biri diyor ki, yâ Rabbî bundan hakkımı al. Öteki diyor ki, yâ Rabbî vere vere bitti, bir şey kalmadı, hiç sevap yok. Öteki; yâ Rabbî buna günahlarımı ver, yüklensin, deyince cenâb-ı Hak buyuruyor ki, sağ tarafına bak. Bakıyor ki muazzam bir köşk. Allahü teala; Kardeşine hakını helâl edersen, içindekilerle beraber senin olabilir bu, buyurmuş. Ettim yâ Rabbî, vallahi ettim, billahi ettim; ver yâ Rabbî! O köşkü görünce helal edilmez mi yâhû. Ve cenâb-ı Peygamber bundan bir hadîs-i şerîf irâd buyuruyor; Din kardeşlerinizin arasını bulun. Bakın, Allahü teâlâ da buldu. Nasıl buldu? Vererek buldu. Onun için arkadaşlar, ara bozmayın, en büyük günah iki müslimanın arasını açmaktır.
İmam-ı Rabbani Hazretleri buyuruyorlar ki; ‘Her gün bir mektup okuyanla irtibata geçerim.’ Büyükler buyuruyor ki; ‘Tasavvufa ait bir şey konuşulurken, içeriden veya dışarıdan bir mani, gürültü veya söze karışan biri olursa konuşmayı kesin. Çünki, bunu Allahü teala kesmiştir. Ama konu fıkhi bir konu olursa, davul bile çalsa o şey anlatılır.
ali zeki osmanağaoğlu