Enver abim buyurdular ki;
Bir gece baktım, saat 02.00. Üst katta yatıyoruz, bir baktım, kapı çaldı. Mübarekler, ellerinde kağıt, kalem, gözlük, üst kata çıkmışlar. Buyrun efendim, hayırdır inşaallah, dedim. Efendim, bir ilave yazdım dediler. Yarın bu ilave Seadet-i Ebediyye’nin şu sayfasının şu paragrafına ilave edilecek. Tabii insanlık hali ya… Ben de içimden dedim ki, keşke yorulmasaydınız, yani bunu yarın sabah verseydiniz. Ben yarın sabah hemen götürür teslim ederdim gibi hafif bir düşünce, belki içimden geçti ki, hemen Mübarekler buyurdular ki, “Kardeşim, benim sabaha kadar yaşayacağım ne malum. Eğer ben bunu size söylemezsem, bu unutulur. Kimse bilmez ki bu nereye konacak… Onun için kusura bakmayın. Sizi de rahatsız ettim gece yarısı…” Estagfirullah efendim. Hiç mühim değil, dedim. Daha sonra gece kaç defa uykudan uyandırmışızdır Mustafa Kum’u. Osman Karabıyık’ı evden getirmişsizdir. “İlave var, matbaayı durdurun” diye… Bunları şunun için söylüyorum. Bu İlmihal büyük emek mahsulüdür, büyük zahmet mahsulüdür. Bu zahmeti Mübarekler bizler için yaptılar, bizler için hazırladılar.
ali zeki osmanağaoğlu