ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
………….
2008 senesi, Temmuz ayının 12′ si …
Enver abim, Huzur Pınarı’na hizmet eden dava arkadaşlarımı görmek istiyorum, Güzelşehir’e getir, buyurdular. Yatsıdan sonra çok tatlı bir sohbet oldu….
– geçen haftanın devamı –
O gün Enver abiler buyurdular ki;
Kazakistan’da bulunan Hâce Ahmed Yesevi hazretlerinin zamanında padişah ava çıkıp, bir geyiğin peşine takılmış. Geyik önden padişah peşinden, derken, geyik dağa çıkmış. Velhasıl, padişah ne yaptıysa geyiği bulamamış. Öfkesinden bütün tarikat şeyhlerini çağırıp, emrimdir, bu dağı havaya uçurun; yoksa hepinizin kellesi gider, demiş. Bu geyik beni kandırdı, demiş. Dağ uçurulur mu? En azından yok edelim diye, hepsi rabıta yapmağa, zikr etmeğe başlamışlar. Ne yaparlarsa yapsınlar dağ yerinden kımıldamamış. Bunun tek çaresi var, bu işi ancak yapsa yapsa Yesevi yapar, demişler. Ama babası, asrın en büyük evliyasıymış. O da daha onbeş-yirmi yaşlarında çocukmuş. Padişah Yesevi’yi çağırtmış, o da annesine gidip, babama ait sarık, takke, çorap, ayakkabı, ne varsa çıkar deyip, dağın dibine gitmiş. Gözünü kapatıp, baba, vallahi billahi bu benim işim değil. Bu iş senin işin. Sakın beni mahcup etme, göster kendini, demiş. Dağ yok olmuş; ama geyik oradaymış. Burada çok mühim bir ders var. Eğer zerre kadar kendisinden bir şey düşünseydi, kendisine ait bir varlık, kendisine ait bir keramet, kendisine ait bir ilim, kendisine ait bir fazilet görseydi, o an sigorta atacaktı ve Allahü teala muhafaza etsin, orada mahcup olacaktı. Ama padişah da padişahmış. Bundan sonra senin isminin başına Ahmed getirelim; çünki belli ki, sen büyük bir zât olacaksın, senin isminle beraber benimki de anılır. Yoksa benim ismim unutulur gider, demiş. Ahmed ismi oradan gelmiş. Mübarekler, Allahü teala rahmet eylesin, şefaatlerine nâil eylesin, bir sabah namazından sonra buyurdular ki; Kardeşim, şu hizmetlerden, şu arkadaşlarımızdan, şu çalışmalardan, eğer bir zerresini kendimden bilsem, yanar ve helak olurum. Bu iş böyle. Bu iş önce ölmek, sonra olmak yoludur. Önce olmak, sonra ölmek değil! Öl ki olasın. Sen, sen olduğun müddetçe, on para etmezsin. Sen artık kendinden çık. Çünki artık, onların atmosferine, onların havasına girdin. Yani, onlar gibi olmağa çalış. Efendim, benim huyum böyle, dersen, ben buyum deme…
– devamı haftaya –
Enver abim bizim başımızda hem abimiz, hem babamız, hem hocamız hem rehberimiz, yol göstericimiz, herşeyimizdi.
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Hayat onunla güzeldi.
Fî emanillah.