Huzur Pınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cuma gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
………….
2008 senesi, Haziran ayının 5′ i perşembe…
Enver ablerin İhlas Holding’de VİP salonunda yemekli sohbeti vardı. Huzur Pınarına hizmet eden arkadaşlarını da getir buyurmuşlardı. Yemekden sonraki sohbetde, Enver abiler buyurdular ki;
Allahü tealaya hamd olsun. Halimiz her geçen gün daha iyiye doğru gidiyor. Tabii iyinin daha iyisi olacaktır. Birkaç hedefimiz daha kaldı. Dua edelim de Allah bizi o hedeflere kavuştursun inşallah. Allah rahmet eylesin, bir gün Mübarekler buyurdular ki; Artvin’de su arıtma cihazı satan da, bu sevaba dahildir. Dolayısıyla, burası bir şirkettir, buraya ismini dâhil etmek gerekir. Mutlaka size de bir pay gidecektir. Ama hiç ismin yoksa bu hizmetden pay gelmez…
Karınca İbrahim aleyhisselamın ateşinin sönmesi için su taşıyormuş. Senin taşıdığın bu suyla hiç ateş söner mi, demişler. Karınca da demiş ki; Ben de ateşin sönmeyeceğini biliyorum. Ama ben tarafımı belli ediyorum… Yusuf aleyhisselam köleymiş ve pazarda satılıyormuş. Ama çok da güzelmiş. İnsanlar cüzdanlarını doldurmuş onu satın almaya gidiyorlarmış. İhtiyar mı ihtiyar bir kadın da üç tane eski bir ipi boynuna asmış, onunla satın alacakmış. Sen dur bakalım. Bütün zenginler, padişahlar bu köleyi satın almaya geliyor, sen de bu üç tane iple mi satın alacaksın, demişler. O da demiş ki; İsmim yazılsın yeter… Süleyman aleyhisselam da hem Peygamber hem de padişahmış. Her yerden hediyeler geliyormuş. Bir karınca da bir çekirge bacağını kapmış, Süleyman aleyhisselamın sarayına gitmiş. Karıncaya, nereye gidiyorsun, demişler. Hediyemi götürüyorum, demiş. Sen dalga mı geçiyorsun? Herkes büyük hediyelerle gelirken, sen bu çekirge bacağını mı götüreceksin, demişler. Karınca; oraya gidince bacağa bakmayacaklar, kim hediye getirmiş diye bakacaklar. Hediye getirenlerin listesine girmek için gidiyorum, demiş.
Dolayısıyla, bir Namaz kitabını alırsın verirsin. Çünki, bu dinin iki tane ayağı vardır. Birincisi öğrenmektir, ikincisi de öğretmektir. Eğer bize ecdadımız dinimizi öğretmeselerdi, biz şimdi kim bilir ne olurduk? Müslüman olamazdık. Eğer onlar canlarıyla, mallarıyla, kanlarıyla, bol fedakârlıklar göstermeselerdi, hiç birimiz İslamiyyeti bilemezdik. Peki, bizden sonra gelecek olan nesiller; ecdadımız bir sürü fedakarlık yapıp size bunları öğrettiler, peki sizler bize bunları niçin öğretmediniz, derlerse halimiz ne olur? Onun için az da olsa bir şeyler yapmalıyız. Sponsor olmalıyız. Buradaki arkadaşlarımızla beraber hareket etmeliyiz. Hiçbir hasenâtı geri çevirmemeliyiz.
İmam-ı Rabbani hazretleri “kuddise sirruh” buyuruyorlar ki; Allahü teala bir kuluna iki şeyi vermişse, ona her şeyi vermiştir. Birincisi; Ehl-i sünnet vel cemaat itikadı. İkincisi; ilim öğrendiği kimsenin Allah adamı olması. Allah adamı olmak çok zordur. Padişaha yazdıkları bir başka mektuplarında yine İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyorlar ki; Bütün vaazların, bütün nasihatlerin özü, Allah adamlarıyla beraber olmaktır. Çünki, bu dünyada kim ile beraber olunursa, kim sevilirse, ahirette de onunla beraber olunacaktır. Peygamberimiz “aleyhissalatü vesselam” buyuruyorlar ki; Kişi sevdiği ile beraberdir. El mer’ü mea men ehabbe. Allah korusun, bir Allah düşmanına muhabbet beslersen, onunla beraber olursun. Bir Allah dostuna muhabbet beslersen, onunla beraber Cennette olursun. Ben bu arkadaşlarla beraber olmak istiyorum…
Enver abim bizim başımızda hem abimiz, hem babamız, hem hocamız hem rehberimiz, yol göstericimiz, herşeyimizdi.
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Hayat onunla güzeldi.
Fî emanillah.