Enver abiler buyurdular ki;
Talebeleri, Şah-ı Nakşibend “kuddise sirruh” hazretlerine, kendisini en fazla hayrette bırakan şeyi sual ettiler. Şah-ı Nakşibend hazretleri şöyle buyurdular: “Birgün Kâbe’nin yanındaydım. Baktım, saçı sakalına karışmış ihtiyar bir kimse, Kâbe’nin örtüsüne yapışmış, ya Rabbi beni affet, diye yalvarıyordu. Şu ne mübarek insan, dedim. Bir de kalbine baktım. Kalbi, sahip olduğu iki keçi ve bir koyunu düşünüyordu, hem de Kâbe’de… Mina’da bir genç gördüm, 50 bin altınlık alış-veriş yapıyordu. Genç için endişelendim, 50 bin altının, onun kalbinden Allah sevgisini çıkarmasından endişelendim. Gencin kalbine baktım, kalbi, 50 bin altınlık alış verişe rağmen Allahü teâlâyı unutmamıştı, alış verişinde islamiyete uymak için endişeleniyordu.
Bir gün bir arkadaşımız; Hocamızı çok özlüyoruz, göremiyoruz, bu hasret nasıl devam edecek, dedi. Ben de geldim Hocamıza arz ettim. Cevap; İlmihalin satırları arasındayım, nerede arıyorlar, buyurdular. O halde, ben Hocamı göremiyorum, işitemiyorum diye bahane yok. Evet, göz görmek istiyor ama ben daha çok görmek istiyorum, buyurdular. İnşallah ahirette zaten beraber olacağız. Bu dünyada beş dakika beraber olsak da ayrılık var. Ama ayrılık olmayan yerde inşallah buluşuruz.