Enver abiler buyurdular ki;
Hidayet var, bir de dalalet var. Eğer Allahtan gelirse, hidayet; kuldan almaya giderse, dalalettir. Çünki, Allahü teala kendisi bizzat Peygamber vasıtasıyla, kendisine nasıl teşekkür edileceğini, Ona nasıl ibadet yapılacağını, Onun rızasının nerede olduğunu, bildirmiştir. Onun bildirdiği şekilde olur. Eğer insan kendi anladığına göre, kendi kafasına göre, kendi aklına göre, kendi düşüncesine göre, kendisini Allahü tealaya kul kabul ettirmek isterse, yanlış olur. Çünki dinin aslı, cenab-ı Hakkın bildirdiği şekilde Ona itaat etmek, Ona ibadet etmektir. Yoksa senin arzu ettiğin şekilde değildir. Söylenenleri duyuyorum, bazılarını dinliyorum, hadis-i şeriflere ve Kur’an-ı kerime kendilerine göre manalar veriyorlar. Netice: Çok büyük nimete kavuştuk. Nimet ne kadar büyükse, mes’uliyeti de o kadar büyük olur. Onun teşekkürü de o kadar büyük olmak zorundadır. Allahü tealaya yapılacak en büyük teşekkür, evvela bu nimetlerin Ondan olduğuna inanmak ve ondan sonra, kullarını incitmemektir. Çünki, ettâzimü bi emrillah. Veşşefakatü li halkillah, bu dinin aslıdır. Allahü tealanın bütün emir ve yasaklarına hürmetkâr, saygılı olmak ve herkese karşı şefkatli ve merhametli olmak. Hiçbir zaman, hiçbir şekilde, mü’minden zarar gelmez. Çünki o, zararın kendisine döneceğini bildiği için, onu yapmaz. Yani, bir insan kendi kendine canını yakar mı? İşte, bir başkasına sıkıntı vermek, mutlaka kendisini sıkıntıya atmaktır. Bir başkasını kalbini kırmak, yetmiş kere Kâbeyi yıkmaktan büyük günahtır. İnsan bile bile böyle şeyi nasıl kabullenir? Bir yuva var, yuva içinde akrep var, sen içeriye elini sokuyorsun. Belli ki, bu akrep seni sokacak. O halde, harama uzanan eller, harama giden ayaklar, akrep yuvasına giden eller gibi olacaktır, tehlikelidir.