Enver abiler buyurdular ki;
Mü’mini koruyan iki nesne vardır. Biri ihlası, birisi de aldığı dualardır. Mübarekler dua ederken şöyle ediyorlar; Ya Rabbi, amellerimize değil, ihlasımıza ve niyetimize bağışla. Hatta buyurdular ki; İki mü’min aynı ibadeti yapar, biri çok sevap kazanır, biri az.. Neden? Niyetlerinden, ihlaslarından dolayı. Cenab-ı Peygamber de ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyor ki; Allah sizin suretlerinize, kıyafetlerinize, mevkiinize, hatta hatta amelinize değil, kalbinize ve niyetinize bakar. Her mü’minin niyeti, Rabbimizin rızası olmalıdır. Hepimizin ihlası, başkasının hakkını, başkasının kıymetini, kendinden daha üstün görmektir. Kendini üstün gördüğü anda, ihlası yok demektir. İhlas, Allah için yapılan ibadettir. Allahü teala için yapılan ibadet de, din kardeşlerine çok yararlı, faydalı olmaktır. Kendisi için çalışan, kendi menfaatlerini düşünenler, çok tehlikededir.
Bir gün Peygamberimiz ‘aleyhissalatü vesselam’ anlatıyorlar. Her peygamber, bir ahlakı, bir ameli yüzünden, peygamber seçilmiştir. Ya Resulallah, siz hangi amelinizle, hangi ahlakınızla Peygamber oldunuz, dediler. İsâr, buyurdu. İsâr demek, kendisinin ihtiyacı olan, kendisine lazım olan nesneyi, din kardeşine verebilmektir. Bu da çok zordur. Ama hiç olmazsa, insan ömründe bir defa, kendinde çok lüzumlu his ettiği bir şeyi versin ki, bu sünnete uysun.