Enver abiler buyurdular ki;
Size bir av hikayesi anlatayım. Sahte şeyhler; yaralı kuş ve ve zikreden şeyh. Birkaç adam ava gider. Bir kuş vururlar ama tam da vuramazlar, yaralanır, tutamazlar. Kuş kaçar, onlar kovalar. Küçücük, bir parça kuş eti yemek için kovalar dururlar ama kuş da onlara yem olmak istemez. Derken kuş, kendilerinden geçmiş ve sesli zikreden bir topluluk bulur. Bu adamlara sığınayım, beni avcılardan kurtarsınlar, der. Son bir gayretle kendini zikir topluluğunun ortasına atar. Ama yaralı, dermanı da kalmamış. Şeyh ve müridler zikir ile kendilerinden geçmişler. Kuştan haberleri bile olmaz. Derken kuş oracıkta can verir. Zikr bitince şeyh gözlerini açar, bir bakar ki, önünde bir ölü kuş, üzülür. Ne zaman geldi, niye öldü der. Der amma gece rüya görür şeyh efendi. Terazi kurulmuş, şeyh ile kuş hesaplaşıyorlar. Kuşa diyorlar, anlat. Kuş; yaralıydım, avcılardan kaçıyordum, bu şeyhin önüne gittim, imdad dedim bana sahip çıkmadı. Şeyhe cevap ver diyorlar. Şeyh; efendim, vallahi billahi ben görmedim. Zikirde kendimden geçmiştim. Haberim olmadı. Tamam diyorlar sen kendinde değildin. Sana ceza yok. Kuşa diyorlar, dava bitti ama son sözün ne? Kuş diyor ki; Bu şeyh benim gibi küçücük kuşu kurtaramadı, kendini ve müridlerini mi kurtaracak. Aman ağabeyler, insanlar gizli şeylere meraklı; bu bizim işimiz değil.