ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
İlk gün sabah, Enver abiler gazeteye giderken bizim muayenehaneyi teşrif buyurdular. Dua ederek, açılışını yaptılar. Ellerinde bir Kur’an-ı kerim vardı. Buyurdular ki; “Bu Kur’an-ı kerim, Hocamızın okuduğu Kur’an-ı kerimdir, selam söylediler, hayırlı olsun diye dua ettiler ve bu Kur’an-ı kerim’i de sana gönderdiler” buyurdular. Birkaç hafta sonra Cuma namazı için (ayrıca kitap hizmetlerimiz için) Sultanahmed camiine gitmiştik. O hafta Hocamız da bizim muayenehanenin yakınında bir camiye Cuma namazı için gelmişler ve muayenehaneye uğramışlar. O gün mübarek bir gündü. Hem Cuma, hem de Kandildi. Her Kandilde olduğu gibi akşam hocamıza Kandil ziyaretine gittik. Hocamız; Bugün sizin muayenehaneye geldim, buyurdular. Duaya vesile olması için, efendim kitap satışındaydım, dedim. Biliyorum buyurdular. “Belki içeride birisi vardır dedim, zile bastım, açılmayınca kapının yanında dua ettim” buyurdular.
Hocamız ve Enver abimiz talebelerini çok severlerdi. Dünya işlerinde bile yardımcı olurlar, merhametlerini her halûkârda belli ederlerdi. Tabii bizim Onları sevebilmemiz, Onların bizi sevdiklerinin, Onların kalblerinden gelen sevginin tezahürüdür. Onların talebelerini böyle sevmeleri, inşallah ahiretde dahi sahip çıkacaklarının alametidir. Yeter ki biz bozulmayalım. Onlar ömürleri boyunca insanlar yanmasın diye, dünyada ve ahiretde insanlar huzurlu olsun diye uğraştılar. Biz de Onların açtığı yolda hizmet etdiğimiz müddetçe, Onların bıraktığı emanetlere, hizmetlere, sevgilerine sahip çıktığımız müddetçe, ahiretde Onların bize sahip çıkacaklarından ümmidliyiz inşallah.
Bir müddet sonra 1981 senesi ortalarında askerlik için celb evrakları geldi. O gün Kandildi. Muayenehane açılalı henüz 7-8 ay olmuştu. 3 sene askerlik için sıra gelmeyecek denilmişti. Tecil ettirme imkanı vardı, acaba bir müddet tecil ettirsek mi diye düşünüyordum. Her Kandilde olduğu gibi, akşama hocamıza Kandil ziyaretine gidecektik. Hocamıza durumu anlatıp, ne yapayım diye sormağa karar verdim. Aynı günün akşamı hocamıza Kandil ziyaretine gittik, fakat sohbetin tadından sormağı unuttum. Sohbetten sonra veda edip kapıdan çıkarken herkese birkaç kelime iltifat ve nasihat ediyorlar, gönüllerini alıyorlardı. Sıra bana geldiğinde; “Hayrola, yolculuk mu var” buyurdular. Bir anlık tereddüdden sonra, askerlik için söylediklerini anlayıp; evet efendim dedim. “Bir an evvel askerliğinizi yapın, tecil ettirmeyin. Arkadaşlarımızın çok olduğu bir yere gidersiniz, hizmetlerinizin karşılığını görürsünüz, rahat edersiniz, hayırlı olsun” buyurdular. Hakikaten de söyledikleri gibi oldu. Hiç sıkıntı çekmedim. Her fırsatta İstanbul’a gelip ziyaretlerine geldim.
Bir defasında İstanbul’a geldiğimde kitap hizmetlerine katılacağım zaman, (hocamız bir müddet bazı şartlardan dolayı subay arkadaşların bu hizmetlere katılmasını istemiyor) denildi. Ben muvazzaf subay değilim, diye düşündümse de hocamızın evine ziyarete gidip sordum. Ben de katılabilirmiyim dedim. Hocamız hiç kimseye şunu yap veya yapma diye emir vermezlerdi. Tavsiye şeklinde kıymetini anlatırlardı. O gün hocamız benim sualime cevab olarak buyurdular ki; “Bir kişi o kadar zengin olsa ki, dünyanın her şeyi, yerin altı ile üstü ile onun olsa ve hepsini Allah yolunda sadaka olarak fakirlere dağıtsa, alacağı sevab, unutulmuş bir sünneti meydana çıkarmak sevabı yanında hiç kalır. Bu kitaplarla farzlar yayılıyor. Emr-i maruf sevabı hiçbirşeyle kıyaslanamaz” buyurdular. Bu hizmetlere iştirak etmemizi istediklerini anlamış oldum.
Enver abiler, asırlarda ender yetişen çok müstesna bir insandı. Allahü teala rahmeti ile merhameti ile muamele eylesin inşallah.
Fî emanillah