Enver abiler buyurdular ki;
Vallahi çok şanslıyız ama çok korkuyorum. Yani, bu yüce iman, bir gafletle, Allah korusun bir öfkeyle, Rabbimizin gücüne gidecek bir hareketle elimizden kaçar diye korkuyorum. Çünki, insan tanıdıkça korkusu artıyor. Nitekim Kur’ân-ı kerimde de mealen; En çok Allahtan korkanlar, en çok Onu tanıyanlardır, âlimlerdir, buyuruluyor. Mübarek Hocamız ‘kuddise sirruh’ buyurdular ki; O kadar korkarlar ki, efendim, kendilerini arslanın ağzındaki yem gibi görürler. Arslan ısırsa, öldüm derler. Allahü tealadan o kadar korkarlar. Çünki tanıyorlar, biliyorlar. Mübarek Hocamızı bir arkadaşımızın tanıması başka, Çarşamba caddesindeki bir manavın veyahut da bir kasabın görmesi başka. O sadece görüyor. Ama tanıyan, bir kenardan Hocamızı görsem diye köşe bucak bakıyor. Arada bir fark var. İşte tanımak, anlamak, izinde gitmekle, takip etmekle mümkündür. Mübarekler Seadet-i Ebediyyenin iki veya üçüncü sayfasında buyuruyor ki; Mütabeat gibi hiçbir üstünlük yoktur ve olamaz. Bu büyükleri tanımanın, Onları taklit etmenin kıymeti, bütün dünya nimetlerinden, bütün ahiret devletlerinden daha iyidir. Çünki kapı, anahtar odur. Cennetin kapısı, anahtarı, âlimlerin kalbidir. Onlar razı oldu mu, Allah razı olur. Berbat dahi olsan, onlar bir kere Allah razı olsun derler, Rabbim de razı olur.