Enver abiler buyurdular ki;
Hindistan’dan döndüğümüz zaman kapıyı Mübarekler açtılar. İçeri girdim, selam verdim, daha ayakkabılarımı çıkarmadan; durun kıpırdamayın, size bir sual soracağım, o sualin cevabını verebilirseniz içeri girebilirsiniz. Kardeşim, Hindistan’da gök ne renkti, buyurdular. Efendim, mavi idi, dedim. Şimdi oldu, buyurun içeri. Burada da gök mavi, buyurdular. Bir de beyt okudular ve devam ettiler. Nereye giderseniz gidin, sevgi dairesinin dışına çıkamazsınız. Muhabbet mesafe istemez, buyurdular. Hatta bir de misal verdiler. Televizyonu açın, Enver abi Ankara’da konuşuyor. Burada olsun, Frankfurt’ta olsun, dünyanın her yerinde Enver abiyi görürsünüz. Bu görüntünün gelip gitmesi yoktur. İşte bu büyüklerin ruhları daha hızlıdır. Onlardan istifade etmemek mümkün değildir. Yeter ki, o büyük zâtı sevsin, o zâtın büyüklüğüne inansın, yalnız ismini söylemesi yeter. Çünki, isimlerinin anıldığı yerde ruhları hâzır olur, buyurdular. Televizyonun düğmesi çevrilmeden görüntü olmayacağı gibi, isimleri anılmadan ruhlar hâzır olmazlar. Bazen büyük zâta sevgimiz var, ismini de anıyoruz; fakat istifade hasıl olmuyor, deniliyor. Bu nedir? Televizyon düğmesini çevirdiğimiz halde, görüntü karlı çıkıyor. Bu durumda kabahat vericide değil, televizyonun kendisindedir. İstifade yoksa, kabahat kendimizdedir. Eğer kalp tedavi edilmişse, istifade çok olur.