Enver abiler buyurdular ki;
İsmail Fakirullah “rahmetullahi aleyh” hazretleri var, İbrahim Hakkı hazretlerinin hocası. İsmail Fakirullah hazretleri talebesini suya gönderdi; git bir kova su getir bir yerlerden dedi. O gitti, fakat tabii çocuk, su almayı unuttu, oyuna daldı, öğlen geçti, ikindi oldu… Hâlâ millet su bekliyor, ikindi olurken aklı başına geldi ve eyvah; ben tekkeye su götürecektim, ne oldu benim halim diyor, çok üzülüyor ve koşa koşa gidiyor, kovayı dolduruyor, getiriyor camiye. Fakat diğer talebeler buna, niye geç geldin diye bir kızmışlar bir kızmışlar,. Hemen Hoca Efendi koşa koşa geliyor. Allahtan korkun, susun, yapmayın dokunmayın, buyuruyor. Hocam, siz bunu üç saat evvel suya gönderdiniz, daha yeni geldi. Hem bizi susuz bıraktı, hem size karşı bu saygısızlığı yaptı. Bunun hakkı dayak değil de nedir ? Yapmayın demiş, yapmayın. Bizim kısmetimiz olan su daha üç kilometre ilerdeydi. Biz bunu gönderdiğimiz zaman bizim kısmetimiz olan su henüz daha o çeşmeye gelmemişti. Cenab-ı Hak buna bu dalgınlığı verdi ki başkasının suyu bize gelmesin diye. Nitekim, çeşmenin başında bize ait olan, yüce Allah’ın ezelde bizim için takdir ettiği su musluğa geldiği zaman bunun aklı başına geldi ve bize tahsis edilen suyu aldı, geldi… İşte onun için Mübarek Hocamız “Allah rahmet eylesin” ne buyuruyorlardı? “Kimse kimsenin rızkını yemez. Hiç kimse rızkını bitirmeden ölmez” … Ne yapayım benim rızkım varmış, ben de geldim bu yemeğe. Eğer Allahü teala bana bu rızkı yazmasaydı ben gelip yiyemezdim. Sonra benim rızkımı da siz yiyemezdiniz. Çünkü, kimse kimsenin rızkını yiyemez ve hiç kimse rızkı bitmeden ölmez. Bir mübarek zat buyuruyor ki; rızkındır yer yer gezdiren seni; gafil olma âkıbet bir gün yer yer seni. Hepimiz toprağın altına!