Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder. O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir.
Enver abiler buyurdular ki;
Bir bayram sabâhı, hepimiz Kuleli Askeri Lisesindeyiz, bir veyâ ikinci sınıfda. Mübârekler buyurdular ki; Yarın sabâh, sâat onbirde, ben Eyyûb’de olacağım, gelen olursa beraber yukarıya çıkarız. Bu bir nasîb mes’elesidir. Enver abi sabâh erkenden kalkdığı gibi giyindi, kuşandı, doğru Eyyûb’e. Bir-iki kişiye de söyledik, biz öğle yemeğini yer, geliriz, dediler. Baklava çıkacakmış öğle yemeğine, bayram ya’nî… Biz nemâzı kılmadan doğru Eyyûbe geldik, baktık Mübârekler de aynı sâatte gelmiş. Zâten Hocamızda bir dakika geç kalmak gibi haller mümkin değildi. Yukarıya çıktık. Dahâ o zemânlar yeniydi, dergâh, seccâdeler her şey eskisinin devâmıydı, biraz harâb olmuşdu. İdris Köşkü duruyordu. Hocamız oraya çıkdı, Efendi hazretlerinin sohbet etdiği yerler. Şadırvan, Efendi hazretlerinin abdest aldığı yer.
Anlatdılar, anlatdılar, en sonunda buyurdular ki; Efendim, bir gün Efendi hazretlerine geldim ama hava çok soğukdu. Ankaradan geliyorum ki, iki vagon arasında geliyorum. Hattâ ayağımın birini vagonun bir demirine, ötekini öbür demire… Yer yok, kompartımanlar dolmuş. Arada yol var ama, orada köylüler yatak yorgan sermiş, uyuyor. Zâten vakt de yok. Bir cumartesi-pazar, o da kaçabilirsek. Haydarpaşa’ya iniyorum ama Eskişehirden sonra kardeşim hem soğuk artıyor, hem de İstanbul’a kavuşmanın heyecanıyla ölüyorum. Hiç soğuk moğuk aklıma gelmiyor. Haydarpâşadan Karaköy’e, Karaköy’den Eyyûb vapuruna. Oradan Eyyûb Sultana derken, Efendi hazretlerine geldim. Efendi hazretleri bakdım yalnız oturuyorlar, kimse de yok. Bir tek ben, kar yağıyor, soğuk. Ben de gitdim yanlarına. Hoş geldin, buyurdular. Nasıl geldin bu havada? Güzel bir sohbet oldu.
Efendi hazretleri sormuşlar, İkindi nemâzını kıldın mı? Hayır efendim. İyi, ben de şimdi abdest alıp geleceğim. Beraber câmi’de kılalım buyurmuşlar. Mübârekler buyurdu ki; Ben câmiye geçdim, Efendi hazretleri de biraz sonra geldi. O günün şilteleri, seccâdeleri dahâ güzel. Böyle kare kare olanlar var, düz olanlar var. Efendim, şimdi Efendi hazretlerinin kıldığı şu seccâdede ben kıldırdım. Efendi hazretleri beni imâm yapdı. İmam yapdı ama ben Allahü ekber derken her şeyi unutdum. Varmıyım yokmuyum, sâdece rek’atlara bakıyorum, kaç rek’at kıldırdığıma. Öyle bir heyecânlandım. Nemâz bitdi, dua etdik, ayrılma vakti geldi, Efendi hazretleri buyurdular ki; Nereye gidiyorsun? Efendim tren kalkacak, Ankara’ya gidiyorum, dedim. Bir sâat için efendim, bir sâat için geldim. Geldim, nemâzı kıldık, bir sâat sonra Allahaısmarladık dedik, buyurdular.
Biz de öyle olduk. Geldik câmi’ye, Mübarekler; Efendim, şimdi siz benim kıldığım yerde kılacaksınız. Ben de Efendi hazretleri gibi müezzinlik yapacağım, Efendi hazretlerinin kıldığı yerde kılacağım buyurdular. Allah, ben hep rek’atları unutuyorum. Aman efendim, ikinci ile üçüncü rek’atları karıştırmayayım. Öyle bir nemâz kıldık Mübâreklerle. Duasını yapdık, kardeşim, benden bu kadar. Ben gidiyorum, buyurdular. Tam çıkarken bakdım, bizim Zeki abi geldi, dört-beş dâne arkadaş. Mübârekler bakdılar, bakdılar ve buyurdular ki; Kardeşim, ben Enver’e her şeyi anlatdım, artık o size anlatsın. Vedalaşıp gitdiler.
Anlatdılar, anlatdılar, en sonunda buyurdular ki; Efendim, bir gün Efendi hazretlerine geldim ama hava çok soğukdu. Ankaradan geliyorum ki, iki vagon arasında geliyorum. Hattâ ayağımın birini vagonun bir demirine, ötekini öbür demire… Yer yok, kompartımanlar dolmuş. Arada yol var ama, orada köylüler yatak yorgan sermiş, uyuyor. Zâten vakt de yok. Bir cumartesi-pazar, o da kaçabilirsek. Haydarpaşa’ya iniyorum ama Eskişehirden sonra kardeşim hem soğuk artıyor, hem de İstanbul’a kavuşmanın heyecanıyla ölüyorum. Hiç soğuk moğuk aklıma gelmiyor. Haydarpâşadan Karaköy’e, Karaköy’den Eyyûb vapuruna. Oradan Eyyûb Sultana derken, Efendi hazretlerine geldim. Efendi hazretleri bakdım yalnız oturuyorlar, kimse de yok. Bir tek ben, kar yağıyor, soğuk. Ben de gitdim yanlarına. Hoş geldin, buyurdular. Nasıl geldin bu havada? Güzel bir sohbet oldu.
Efendi hazretleri sormuşlar, İkindi nemâzını kıldın mı? Hayır efendim. İyi, ben de şimdi abdest alıp geleceğim. Beraber câmi’de kılalım buyurmuşlar. Mübârekler buyurdu ki; Ben câmiye geçdim, Efendi hazretleri de biraz sonra geldi. O günün şilteleri, seccâdeleri dahâ güzel. Böyle kare kare olanlar var, düz olanlar var. Efendim, şimdi Efendi hazretlerinin kıldığı şu seccâdede ben kıldırdım. Efendi hazretleri beni imâm yapdı. İmam yapdı ama ben Allahü ekber derken her şeyi unutdum. Varmıyım yokmuyum, sâdece rek’atlara bakıyorum, kaç rek’at kıldırdığıma. Öyle bir heyecânlandım. Nemâz bitdi, dua etdik, ayrılma vakti geldi, Efendi hazretleri buyurdular ki; Nereye gidiyorsun? Efendim tren kalkacak, Ankara’ya gidiyorum, dedim. Bir sâat için efendim, bir sâat için geldim. Geldim, nemâzı kıldık, bir sâat sonra Allahaısmarladık dedik, buyurdular.
Biz de öyle olduk. Geldik câmi’ye, Mübarekler; Efendim, şimdi siz benim kıldığım yerde kılacaksınız. Ben de Efendi hazretleri gibi müezzinlik yapacağım, Efendi hazretlerinin kıldığı yerde kılacağım buyurdular. Allah, ben hep rek’atları unutuyorum. Aman efendim, ikinci ile üçüncü rek’atları karıştırmayayım. Öyle bir nemâz kıldık Mübâreklerle. Duasını yapdık, kardeşim, benden bu kadar. Ben gidiyorum, buyurdular. Tam çıkarken bakdım, bizim Zeki abi geldi, dört-beş dâne arkadaş. Mübârekler bakdılar, bakdılar ve buyurdular ki; Kardeşim, ben Enver’e her şeyi anlatdım, artık o size anlatsın. Vedalaşıp gitdiler.
Enver abiler, asırlarda ender yetişen çok müstesna bir insandı. Allahü teala rahmeti ile merhameti ile muamele eylesin inşallah.
Fî emanillah