Enver abiler buyurdular ki;
Ömer bin Abdül’azîzin “radıyallahü anh” iki hizmetçisi varmış. Biri gündüz nöbet tutuyor, biri de gece. Gündüz nöbet tutan odasına kapanıyor sabâha kadar zikr ediyor, ibâdet yapıyor, dua ediyor. Fekat bir yandan konuşuyor. Ömer bin Abdül’azîz hazretleri merak etmiş, acaba bu ne diyor diye. Gitmiş kulak vermiş arkasından, bu ne diyor acaba diye. Diyormuş ki, ya Rabbi bana olan aşkın, bana olan muhabbetin, bana sevgin hâtırına bize rahmet et. Bir yakalamış ensesinden, bu ne cüret, sen nasıl cenâb-ı Hakka böyle dua ediyorsun, demiş. Yani, bana olan muhabbetin hâtırı için bizi afv et; sen kim oluyorsun demiş. Yavaş, yavaş demiş. Ya emîr-el mü’minin öyle bir Allah ki benim gibi bir insana sana hizmet nasîb etmiş. Bir, beni sevmese bu hizmeti bana vermezdi, veren O. İki, Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki; Allah onları sever, onlar da Allahı sever. O halde netîce şu; sevilmezsen sevemezsin. Arkadaş, bugün birileri geldi de, çok seviyoruz Enver abi; bırak şimdi hikâyeyi.. Bunu anlatdım kendisine. Sevilmezsen sevemezsin. O beni sevmese, ben Onu sevemem.