Enver abiler buyurdular ki;
Benim başımdan bir hadise geçti. İslam konferansı bittikten sonra Fas’tan Londra’ya gittim. Bir toplantı vardı. Hava alanına indik herkesin bavulu geldi, benimki yok! Zaten iki gün kalacağım. Tayyarede dinde reformcular kitabını okuyordum, pembeydi o zaman biraz daha küçük. Son sayfasında yazıyor, Allahü teala sûre-i Hûd’da meâlen buyuruyor ki; “İstiğfar edenin imdadına yetişirim.” Tabii oturdum oraya, ya Rabbi ne yapayım ben, evraklar orada, her şey bavulda. Çıksam kapıdan bir daha giremem oraya, çıkamadım da. Dedim, ben tayyarede gelirken Dinde Reformcular kitabını okudum, son sayfada diyordu ki; “İstiğfar edenin imdadına yetişirim”. Ne işim var o zaman dışarıda. Otur şurada istiğfar çek. Bavul neredeyse gelsin. Oturdum, tesbihi aldım elime, seksen yada seksenbeşe geldim, tam yüzü tamamlamadan makine çalışmaya başladı, geldi bizim bavul. Hani merkebini kaybeden sonra onu bulunca öpermiş. O sıradan bavul, oldu öyle bir kıymetli, bildiğiniz gibi değil. İstiğfar!!! Hem belayı hem de hastalığı def eder.