Enver abiler buyurdular ki;
Birileri bir zâta gelmiş. Demişler efendim, çok ağır bir hastamız var, dua buyurur musunuz? Adam bakmış, nesi varsa çıkarmış ortaya koymuş. Gidin demiş, filan yerde bir fakir var, o fakire bunları verin gelin. Gitmişler o fakiri sevindirmişler. Tekrar geri gelince, hocam demişler, niçin her şeyinizi verdiniz. Demiş ki, Allahü teâlânın bir kulunu sevindirmezsek, Rabbimiz duamızı kabûl etmez. Bugün bir telefon geldi, çok sevdiğim bir arkadaş hastalanmış, Enver abi dua etsin, diyor. Dedim ki, bir koyun kessin, fakir fukaraya et dağıtsın, sevindirsin ki, biz de dua edelim. Kuru kuru dua olmuyor. Birinin sevinmesi lâzım. Kim olursa olsun. Ama aksi, birini üzdüğünüz zaman, birini kırdığınız zaman, sabahlara kadar gözyaşı döksen, o râzı olmadığı müddetçe hiç faydası yok. Onun için, sakın ha, sakın ha! Çünkü nefsimizin arzusunu yerine getirmek suretiyle, Kabe’yi yıkmaktan 70 kat daha büyük günaha giriyoruz. Yâ Allahtan kork yâ. Nefs Allahın düşmanı, din kardeşin her şeyin. Sen diyorsun ki, nefsimi din kardeşime tercih ederim. Dayak! Olur mu öyle şey? Biri mürted, kâfir, biri Müslüman.