2008 senesi, temmuz ayının 12′ si …
Enver abim, huzurpınarına hizmet eden dava arkadaşlarımı görmek istiyorum, güzelşehire getir, buyurdular. Yatsıdan sonra çok tatlı bir sohbet oldu….
O gün Enver abim buyurdu ki;
-7-
Fasta İslam Konferansı vardı. Konferans bitti, Mübarekleri aradım, efendim konferans bitti, ne napayım, dedim. Buyurdular ki; Merakeş diye bir şehir vardır, oraya gidin. Orada iki büyük zâtı ziyaret edeceksiniz. Birincisi, Şifa kitabının sahibi Kâdı İyad. İkincisi, Delail-ül Hayrât kitabının sahibi Süleyman bin Cezuli. Mübareklere sorularak yapılan işten gördüğümüz hayır: Kazablanka diye bir şehir var, Merakeşe oradan gidiliyor. Kazablankaya geldik, Kazablanka oteline girdik, odamızı ayırttık. Mübarekler buyurmuşlardı ki; Yabancı bir memleketi ziyarete gittiğiniz zaman, önce Allahü tealanın evini ziyaret edin, camiye gidin. Ben de işi uzatır, Mübareklerin emri yerine gelmez diye, bavulları lobiye bıraktım, odaya çıkarmadım. Lobiye bırakıp çıktım, bir çocuğa para verdim, beni bir camiye götür, dedim. Çocuk aldı beni, bir camiye götürdü. Sıcak,.. öğle namazıydı. Bir cami, yanında bir türbe. Yanında da bir ağaç. Ağaçta belki yüzlerce serçe kuşu, altında herkes sıcaktan yere yatmış uyuyor. Acaba bu türbe uyutan cinstenmidir, dedim. Çünki ben hiç böyle türbe etrafında yatan insanlar görmedim. Camiye girdim, sonra türbeye geldim. Pazar günü olmasına rağmen, türbenin başında kravatlı, yakışıklı bir adam vardı. Huşu ile ziyaret ediyordu. Benim ziyaretim bitti, onun da ziyareti bitti, nerelisin, dedim. Sen nerelisin dedi. İstanbul’dan geliyorum, Türküm dedim. Adam şaşırdı kaldı. Bu zât dedemin dedesi, biz seyyidiz. Bu mübarek zât, bu şehri alanlardan, şehit düşenlerdendir, mübarek bir evliyadır. Ben, ziraat mühendisiyim, her sabah dedemin kabrini ziyaret ederim. Bugün Pazar olduğu için ziyaretimi bu saate tehir ettim. Nereye gidiyorsun, programın ne, dedi. Yarın inşallah Merakeşe gidiyorum dedim. Arabası var, bizi aldı evine götürdü. Evine geldik, çayları içtik, pasta yedik. Hangi uçakla gidiyorsun, dedi. Anlattık. Hangi otele gidiyorsun, dedi. Söyledik. Ne oluyor, dedim. Sen şanslı bir adamsın. Merakeş benim amcamdan sorulur. Oranın ağasıdır, ipek tüccarıdır, köyleri vardır, senin işin tamam, dedi. Otele geldik, oh dedik, abdest aldık, tazelendik, Kur’an-ı kerimi yerine koyduk falan derken, sayın Ören, sayın Ören diye anons edildi. Aşağıya indim, son model bir araba, başında beyaz takkeli bir şoför. Sayın Ören senmisin, dedi. Evet, dedim. Geçin o zaman dedi. Peki efendim, dedim. Program ne, dedi. Kâdı Iyad, Süleyman bin Cezuli, dedim. Kâdı Iyad hazretlerine gittik, okuduk.
– devamı var.
ali zeki osmanağaoğlu