Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin, Cum’a gününü tebrik ederiz, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
…………
Enver abimsiz ilk kurban bayramı….
İnşallah eski kurban bayramlarındaki sohbetlerinden birkaç bölüm anlatmağa çalışacağım.
2010 senesi, kurban bayramında (kasım’ın 18 i), ikindi namazından sonra Enver abim buyurdular ki;
-2-
Efendi hazretleri buyurmuşlar ki; Dünyada müslümanlığın kokusu kalmadı. Bir parça ışık, o da Beyazid Camiinde. O ışık da elhamdülillah, ehline düştü, Işığa düştü. O ışık meşale oldu.
Biz Yemen’e gittik. Bitmiş Yemen… Yemen’de bir mübarek zât varmış. Bağdat’tan zengin bir zât, bu Yemen’deki zâta gideyim, onun elini öpeyim, duasını alayım, demiş. O zaman Yemen’le Bağdat arası, kolay değil. Yemen’e girmiş, bir handa kalmış. Handa otururken yanına bir fakir gelmiş. Efendim, fakirim, açım, ne olur, demiş. O da, git buradan. Biz parayı sizin için mi kazanıyoruz, demiş. Fakir, emrin olur efendim demiş, çıkmış gitmiş. Sonra o, başka bir şehre gelmiş. O şehirde yine misafir olmuş. Bu sefer bir başkası. Efendim, çok fakirim, açım deyince, git buradan, bu parayı biz sizin için mi kazanıyoruz, demiş. O da emrin olur, demiş. Derken, o mübarek zâtın dergâhına gelmiş. O mübarek zât; Bağdat’tan bir yabancı geliyor. Sakın onu eve sokmayın. Kapıda beklesin, sonra onunla konuşacağım, demiş. Herkes gittikten sonra onu kenara çağırmış, niye geldin demiş. Efendim, size talebe olmaya, sizden istifade etmeye geldim, demiş. Allah Allah, ben sana iki defa geldim, ikisinde de kovdun. Şimdi de ben seni kovuyorum. Burası hasislerin yeri değildir. Fakire merhameti olmayanın Allahü tealaya itaati, Onun dinine de şefkati, merhameti olmaz. Çek git buradan, demiş. O da hasisliği yüzünden! Mübarekler buyuruyorlar ki; Dilenciye vermeyin, ama fakire verin. Bir gün buyurmuşlar ki; Herhangi bir Allah’ın kulu elini açarsa, onu boş çevirme. Yeter ki o, Allah rızası için desin. Ne niyetle söylerse söylesin, sakın boş çevirme.
Rey şehrinden bir delikanlı, ben âlim olacağım, evliya olacağım diye, Mısır’a gitmiş. Zünnun-i Mısri hazretlerine talebe olmuş. Yirmibeş sene yazmış çizmiş. Bavullar dolusu, çuvallar dolusu notları almış, dönüşte Rey şehrine giderken, Bağdat’a gelmiş. Çünki Bağdat’ta zamanının en büyük evliyası yaşıyormuş. Bu mübarek zâtın duasını alayım da, ondan sonra gideyim, demiş. Mübarek zât demiş ki; Herkes çıksın gitsin, yalnız sen kal. O kalmış. Efendim, bendeniz âcizane, fakirhane, yirmibeş sene Zünnun-i Mısri hazretlerine talebe oldum. Şu kadar not aldım, şunu yaptım bunu yaptım, demiş. O da, sana bir şey söylesem yapar mısın, demiş. Yaparım efendim, demiş. Uğraşma, yapamazsın, demiş. Belki yaparım efendim, demiş. Kendini de beni de kandırma, yapamazsın. Şimdi bir daha soruyorum, sana bir şey söyleyeceğim, yapar mısın, demiş. İhtimal ki yaparım, demiş. Aldığın bütün notları bu gece yarısı Dicleye dök, demiş. Ölürüm, demiş. Yapamayacağını ben de biliyorum. Bir şey daha söyleyeceğim, yapar mısın, demiş. Yaparım efendim, demiş. Yapamazsın. Bir şey daha söylüyorum yapar mısın, demiş. Belki yaparım, demiş. Bir kere daha sorayım, bir şey söylesem yapar mısın, demiş. İhtimal ki yaparım, demiş. Yapamazsın, demiş. Efendim, yapamayacağım şey nedir, deyince, Rey şehrine gittiğin zaman, Zünnun-i Mısri hazretlerinin ismini hiç anmayacaksın. Ne anlatırsan anlat, o benim hocam Zünnun-i Mısri demeyeceksin, demiş. Peki, efendim neden acaba, demiş. Evladım, içinden çok pis kokular geliyor. Senin kalbinde iki tane berbat nesne yatıyor. Bunlarla beraber sen, değil insanlara faydalı olmak, kendin cehenneme gidersin. Bir, sen bütün bu tahsilini, memleketinde insanları etrafında toplamak için yaptın. Sende bir şöhret isteği var. İki, bu zâtın ismini kullanarak, bunun dostlarını kullanarak, kibirleniyorsun. Cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyor ki; Kalbinde zerre kadar kibir olan, cennete giremez. Bırak başkasını kurtarmayı, evvela sen kendini kurtar. Yapar mısın, demiş. Yapamam efendim, demiş.
Geçenlerde bir yerde söyledim, insanın kalbinden ur çıkmalı ki, nur girsin. Ur varken nur girer mi? Bunlar ikisi zıt şeylerdir. Dolayısıyla, def-i mazarrat, celb-i menafiden evladır. Yani, kötü şeyden sakınmak, kötülükten uzaklaşmak, iyiyi yapmaktan daha mühimdir, daha önceliklidir. İlim mi öğrenmek istiyorsun, âlim mi olmak istiyorsun? Olur. İlim şart, güzel. Çünki İlim rütbesi, rütbelerin en yücesidir. İşte İlmihâl. Mübarekler buyuruyorlardı ki; Tam İlmihâl Seadet-i Ebediyyeyi okuyan, âlim olur. Peki ya yapan, içindekilerle amel eden? Evliya olur efendim. Ne arıyorsun başka yerde, ne istiyorsun başka? İşte ilim, işte vilayet. Biraz da ihlâsın varsa, kurtuldun.
Hakiki bayram, günah işlenmeyen gündür. Günah işleyenlerin bayramı nasıl olur, onu bilmiyorum. Hazret-i Ömer ‘radıyallahü anh’ Sad bin Ebi Vakkas hazretlerine Kadsiye savaşında buyuruyor ki; Ya Sad! Allah günah işleyen kavme yardım etmez. Eğer içinizde bir günahkar varsa, onu ayırın. O günahkar aranızda olduğu müddetçe, Allah size yardım etmez. Aksi halde, İran ordusu ile aranızda ne fark olur? Dolayısıyla, mü’minin iki çok mühim ilacı vardır. Birincisi, istiğfar. Çünki Allahü teala Kur’an-ı kerimde mealen buyuruyor ki; Tövbe ve istiğfar ederseniz, imdadınıza yetişirim. Yardım ederim değil, imdadınıza yetişirim, buyuruluyor. Bu kadar mühim! İkincisi, öyle bir kelime-i tevhid ki, küfrü siliyor. İstiğfar günahları siliyor, ama kelime-i tevhid, küfür pisliklerini siliyor. Onun için, mü’min, istiğfardan ve kelime-i tevhidden uzak duramaz. Ve hadis-i şerifte buyruluyor ki; Evinden bir şey öğrenmek için çıkana, melekler kanatlarını döşer. Allah rahmet eylesin, mübarek Hocamız buyurdular ki; Ya bir şey öğretmek için gidene? O kadar çok sevap var. Hazret-i Ali ‘kerremallahü vecheh’ buyuruyor ki; Bizim günah işlemediğimiz gün bayramımızdır. En büyük günah nedir? Gıybet. Birinin arkasından konuşmak, dedikodu yapmak. Değmez. Mübarekler buyurdular ki; Mü’minler birbirinin arkasından dua ederler. Münafıklar gıybet ederler. Çok tehlikelidir.
…….. devamı haftaya inşallah.
Efendi hazretleri buyurmuşlar ki; Dünyada müslümanlığın kokusu kalmadı. Bir parça ışık, o da Beyazid Camiinde. O ışık da elhamdülillah, ehline düştü, Işığa düştü. O ışık meşale oldu.
Biz Yemen’e gittik. Bitmiş Yemen… Yemen’de bir mübarek zât varmış. Bağdat’tan zengin bir zât, bu Yemen’deki zâta gideyim, onun elini öpeyim, duasını alayım, demiş. O zaman Yemen’le Bağdat arası, kolay değil. Yemen’e girmiş, bir handa kalmış. Handa otururken yanına bir fakir gelmiş. Efendim, fakirim, açım, ne olur, demiş. O da, git buradan. Biz parayı sizin için mi kazanıyoruz, demiş. Fakir, emrin olur efendim demiş, çıkmış gitmiş. Sonra o, başka bir şehre gelmiş. O şehirde yine misafir olmuş. Bu sefer bir başkası. Efendim, çok fakirim, açım deyince, git buradan, bu parayı biz sizin için mi kazanıyoruz, demiş. O da emrin olur, demiş. Derken, o mübarek zâtın dergâhına gelmiş. O mübarek zât; Bağdat’tan bir yabancı geliyor. Sakın onu eve sokmayın. Kapıda beklesin, sonra onunla konuşacağım, demiş. Herkes gittikten sonra onu kenara çağırmış, niye geldin demiş. Efendim, size talebe olmaya, sizden istifade etmeye geldim, demiş. Allah Allah, ben sana iki defa geldim, ikisinde de kovdun. Şimdi de ben seni kovuyorum. Burası hasislerin yeri değildir. Fakire merhameti olmayanın Allahü tealaya itaati, Onun dinine de şefkati, merhameti olmaz. Çek git buradan, demiş. O da hasisliği yüzünden! Mübarekler buyuruyorlar ki; Dilenciye vermeyin, ama fakire verin. Bir gün buyurmuşlar ki; Herhangi bir Allah’ın kulu elini açarsa, onu boş çevirme. Yeter ki o, Allah rızası için desin. Ne niyetle söylerse söylesin, sakın boş çevirme.
Rey şehrinden bir delikanlı, ben âlim olacağım, evliya olacağım diye, Mısır’a gitmiş. Zünnun-i Mısri hazretlerine talebe olmuş. Yirmibeş sene yazmış çizmiş. Bavullar dolusu, çuvallar dolusu notları almış, dönüşte Rey şehrine giderken, Bağdat’a gelmiş. Çünki Bağdat’ta zamanının en büyük evliyası yaşıyormuş. Bu mübarek zâtın duasını alayım da, ondan sonra gideyim, demiş. Mübarek zât demiş ki; Herkes çıksın gitsin, yalnız sen kal. O kalmış. Efendim, bendeniz âcizane, fakirhane, yirmibeş sene Zünnun-i Mısri hazretlerine talebe oldum. Şu kadar not aldım, şunu yaptım bunu yaptım, demiş. O da, sana bir şey söylesem yapar mısın, demiş. Yaparım efendim, demiş. Uğraşma, yapamazsın, demiş. Belki yaparım efendim, demiş. Kendini de beni de kandırma, yapamazsın. Şimdi bir daha soruyorum, sana bir şey söyleyeceğim, yapar mısın, demiş. İhtimal ki yaparım, demiş. Aldığın bütün notları bu gece yarısı Dicleye dök, demiş. Ölürüm, demiş. Yapamayacağını ben de biliyorum. Bir şey daha söyleyeceğim, yapar mısın, demiş. Yaparım efendim, demiş. Yapamazsın. Bir şey daha söylüyorum yapar mısın, demiş. Belki yaparım, demiş. Bir kere daha sorayım, bir şey söylesem yapar mısın, demiş. İhtimal ki yaparım, demiş. Yapamazsın, demiş. Efendim, yapamayacağım şey nedir, deyince, Rey şehrine gittiğin zaman, Zünnun-i Mısri hazretlerinin ismini hiç anmayacaksın. Ne anlatırsan anlat, o benim hocam Zünnun-i Mısri demeyeceksin, demiş. Peki, efendim neden acaba, demiş. Evladım, içinden çok pis kokular geliyor. Senin kalbinde iki tane berbat nesne yatıyor. Bunlarla beraber sen, değil insanlara faydalı olmak, kendin cehenneme gidersin. Bir, sen bütün bu tahsilini, memleketinde insanları etrafında toplamak için yaptın. Sende bir şöhret isteği var. İki, bu zâtın ismini kullanarak, bunun dostlarını kullanarak, kibirleniyorsun. Cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyor ki; Kalbinde zerre kadar kibir olan, cennete giremez. Bırak başkasını kurtarmayı, evvela sen kendini kurtar. Yapar mısın, demiş. Yapamam efendim, demiş.
Geçenlerde bir yerde söyledim, insanın kalbinden ur çıkmalı ki, nur girsin. Ur varken nur girer mi? Bunlar ikisi zıt şeylerdir. Dolayısıyla, def-i mazarrat, celb-i menafiden evladır. Yani, kötü şeyden sakınmak, kötülükten uzaklaşmak, iyiyi yapmaktan daha mühimdir, daha önceliklidir. İlim mi öğrenmek istiyorsun, âlim mi olmak istiyorsun? Olur. İlim şart, güzel. Çünki İlim rütbesi, rütbelerin en yücesidir. İşte İlmihâl. Mübarekler buyuruyorlardı ki; Tam İlmihâl Seadet-i Ebediyyeyi okuyan, âlim olur. Peki ya yapan, içindekilerle amel eden? Evliya olur efendim. Ne arıyorsun başka yerde, ne istiyorsun başka? İşte ilim, işte vilayet. Biraz da ihlâsın varsa, kurtuldun.
Hakiki bayram, günah işlenmeyen gündür. Günah işleyenlerin bayramı nasıl olur, onu bilmiyorum. Hazret-i Ömer ‘radıyallahü anh’ Sad bin Ebi Vakkas hazretlerine Kadsiye savaşında buyuruyor ki; Ya Sad! Allah günah işleyen kavme yardım etmez. Eğer içinizde bir günahkar varsa, onu ayırın. O günahkar aranızda olduğu müddetçe, Allah size yardım etmez. Aksi halde, İran ordusu ile aranızda ne fark olur? Dolayısıyla, mü’minin iki çok mühim ilacı vardır. Birincisi, istiğfar. Çünki Allahü teala Kur’an-ı kerimde mealen buyuruyor ki; Tövbe ve istiğfar ederseniz, imdadınıza yetişirim. Yardım ederim değil, imdadınıza yetişirim, buyuruluyor. Bu kadar mühim! İkincisi, öyle bir kelime-i tevhid ki, küfrü siliyor. İstiğfar günahları siliyor, ama kelime-i tevhid, küfür pisliklerini siliyor. Onun için, mü’min, istiğfardan ve kelime-i tevhidden uzak duramaz. Ve hadis-i şerifte buyruluyor ki; Evinden bir şey öğrenmek için çıkana, melekler kanatlarını döşer. Allah rahmet eylesin, mübarek Hocamız buyurdular ki; Ya bir şey öğretmek için gidene? O kadar çok sevap var. Hazret-i Ali ‘kerremallahü vecheh’ buyuruyor ki; Bizim günah işlemediğimiz gün bayramımızdır. En büyük günah nedir? Gıybet. Birinin arkasından konuşmak, dedikodu yapmak. Değmez. Mübarekler buyurdular ki; Mü’minler birbirinin arkasından dua ederler. Münafıklar gıybet ederler. Çok tehlikelidir.
…….. devamı haftaya inşallah.
Enver abim bizim başımızda hem abimiz, hem babamız, hem hocamız hem rehberimiz, yol göstericimiz, herşeyimizdi.
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Onun gibi biri gelmesi, yerinin doldurulması mümkün değildir.
Hayat onunla güzeldi.
Fî emanillah.
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Onun gibi biri gelmesi, yerinin doldurulması mümkün değildir.
Hayat onunla güzeldi.
Fî emanillah.