Enver abim huzurpınarı ekibimizden bazı arkadaşlarımıza buyurdular ki;
-4-
Şu üç şey birbirinden ayrılmaz. İhlâs, muhabbet, itaat. Bu üçü ayrılmadıkça feyz gelir. Bu üçü azıcık ayrılsa büyük zat vermek istese de öteki alamaz. Bize düşen, feyz alma kapasitemizi arttırmaktır. Yani bu üçünü beraber arttırıcağız. Edebin bir tarifi de, bu hizmetlerin bize ait olmadığını bildirmektir. Ben yapıyorum dememelidir. Feyzi keser. İşi iyi yapmak lazım, sınırı da aşmamak lazım. Karar vermek değil, kararları uygulamak mevkiindeyiz.. Birlikte rahmet, ayrılıkta hüsran vardır. Süfran-ı Sevri hazretleri birgün ağlıyordu, ahbabları sormuşlar, günâhına mı ağlıyorsun. Ahh benim ağlama sebebimin yanında günâhlarımın adı geçmez. Son nefeste iman ile ölebilir miyim diye korkudan ağlıyorum demiş. Henüz daha ölmedik. Öyleyse Süfyan-ı Sevri hazretlerinin korkusu bizde de olmalıdır. Elimizde iman garantisi yoktur. Aman dikkat edin. Dinimize, devlete zarar gelmemesine dikkat edeceğiz. İki arkadaşın arasında mesele varsa hemen hallini Enver abiye sorsun, neticeye peki desin. İnsânlar iyilik gördüklerine muhabbet beslerler. Herkesin hilkatinde vardır bu. En büyük düşmanına en büyük hediyeyi ver. İnsânların yanmamalarını istiyorsak, bize muhabbet beslemelerini istiyorsak ne verebiliyorsak bol vereceğiz ki, bizim şahsımızda, temsil ettiğimiz islamiyyeti de sevecekler. Onun için evvela bir şeyler vermemiz lazım. Mübâreklere sevgisi olan, birine islamiyyeti anlatırken kendine bağlamasın. Kendini de, onu da mahveder. Kendinin hiç olduğunu bilsin. Yol levhası olsun. Yol levhası olmak büyük şereftir. Herkes maiyetindeki arkadaşları kendine bağlamasın, ağabeylikten öte muamele etmesin, şeyhlik yapmasın. Yapacağı iş, Mübârekleri anlatmaktır. Mübâreklerin kisvesini taşıyoruz. Kimse bize Ali, Veli demez. Onların talebesi der. Niçin birbirimize benzetiyorlar? Üzerimizde görmediğimiz, Mübâreklerin kisvesi var. Mübâreklere talebe olduğumuzu unutmayacağız.
-devamı var-
ali zeki osmanağaoğlu