Enver abiler buyurdular ki;
Bir mü’mine yapılacak en büyük iyilik, onu ebediyen Cehennemden kurtarmaktır. Bundan daha büyük iyilik olamaz. Bundan daha büyük keramet olur mu? Allahü teâlânın ihsan ettiği bu nimete hamdolsun, şükrediyoruz. Tahdis-i nimet olarak söylüyoruz ve diyoruz ki, biz cenâb-ı Hakkın ihsanına kavuştuk. Allahü teâlâ bize bu nimetin gelmesine sebep olan Hocamızdan ve Hocalarından razı olsun. Eğer bu nimetin bize gelmesine sebep olan zata karşı kusur ve kabahatimiz olursa, cenâb-ı Hak bu nimeti bizim elimizden alır. Bu, Mektûbât’da da böyle yazıyor. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki; nimetin elden çıkmasına enHocamız “rahmetullahi aleyh”; Eğer iki arkadaşımız dargınsa üzülüyorum, buyurdular. Bunu kat’i olarak akşam söylediler. Üzülüyorum, buyurdular. İnsan nasıl onları üzer. Eğer onların üzülmesi benim sebebim ile olacaksa Allah muhafaza etsin, yere yatarım, teslim olurum, ki onlar üzülmesinler diye. Böyle dargınlıklarınız varsa kaldırın. Çünkü akşam mükerreren yine aynı şeyi söylediler, iki arkadaşımız eğer dargınsa ben üzülüyorum, buyurdular. Allahın Evliyâsı nasıl üzülür, Allahın dostu nasıl üzülür. Buna tahammül edilir mi. Veyahutta o üzüntünün akıbetinden korkulmaz mı? O halde bugüne kadar ufak veya tefek, öyle veya böyle aranızda kırgınlıklar, üzüntüler olmuşsa, bunları derhal bitirmeli ve demeli ki; kabahat bende, sen mübareksin demeli. Ne fark eder ne kaybeder. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyorlar ki; Haklı olduğu halde kabahat bende diyene Cennette köşk verilecek, kefili benim, gelsin benden istesin, buyuruyor. Ne güzel teminat. İnsan, alçak olan, kâfir olan nefsi için bir köşkü nasıl feda eder. Olmaz öyle şey. Her yerde arkadaşlarımıza bu nasihatları bildirelim. Çünkü bizden istenen budur.