Enver abiler buyurdular ki;
Eğer insan kendisi ile barışıksa, kendini beğeniyorsa onu kimse sevmez ve o da kimseyi kalbten sevemez. Çünkü iki sevgi bir kalbte bulunmaz. Bizim birinci vazifemiz kendimizden nefret etmemiz, nefsimizden iğrenmek, ondan sonra sevgili insan olmak. Yoksa, kendi nefsini beğenen, kendini beğenen, kibirli insan nasıl Allah dostu olabilir. Hadis-i şerifte, “Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez” buyuruluyor. Kibir nereden kaynaklanır. Mevkîden, güzellikten, mal-mülkten kaynaklanır. Üç günlük dünya için ahirette sıkıntı çekmeye değer mi? Hiç kimse burada haklıyı haksızı ayıramaz. Nereden bileceksin, nasıl ayıracaksın? Kalbinden geçeni bilmiyorsun ki. Mübarek Hocamız buyurdular ki; Peygamber Efendimiz, “Haklı olduğu halde, kalbi kırılmasın diye din kardeşine, sen haklısın diyen mümine Cennette köşk verilecek. Kefili de benim” buyuruyor. Yeter ki bir din kardeşini kırmasın, üzmesin, onu incitmesin, münakaşa etmesin. O zaman ne oldu? Sulh oldu, barış oldu. Kardeşlik oldu ve ondan sonra başarı oldu. Başarı, herkesin bir noktaya vurması ile olur. Herkesin aynı noktaya vurabilmesi için, herkesin nefsini aradan çekmesi lazım. Çünkü, nefs kendi istediği yere vurur. Söylenen yere vurmaz. Nefs, ben haklıyım dediği yere parmağını koyar. Halbuki kendini aradan çekerse, yanlış da olsa ihlâsla olduğu için Cenab-ı Hak o yanlışı düzeltir.