Enver abiler buyurdular ki;
Ahmet Mekki Efendi vardı, Allah rahmet eylesin! Abdülhakîm Efendi hazretlerinin oğlu, müftüydü. Onunla beraber bir yere gidiyorduk, bir çeşmenin başında durduk. “Bak bakalım bu çeşmenin üstünde bir yazı yazıyor, okuyabilir misin?” dedi. Ben Kur’ân-ı kerîm okuyorum ama hareke olduğu için. Böyle harekesiz, elif-üstün, elif-ötre yoksa okuyamıyorum. “Okuyamıyorum efendim” dedim. “O zaman ben okuyayım” dediler, okudular ve mânâsını verdiler. O çeşmeyi yaptıran, üstüne bir yazı yazmış. Ne yazmış; “Acibtü limen talebed-dünya, vel mevtü yatlibuha.” Ben, şu insanın hayatına şaşıyorum, şu insanın yaşayışına şaşıyorum ki, acayibime gidiyor ki; Allah’ı unutmuş, Peygamberi unutmuş, ahıreti unutmuş, yalnız servet ve şöhret peşinde koşuyor, yalnız servet ve şöhret! Ama, vel mevtü yatlibuha; o, onların peşinde koşarken, ölüm de onun peşinde koşuyor. Nerede, ne zaman, nasıl, ne şekilde onu yakalayacağından haberi yok.