Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Enver abiler buyurdular ki;
Allahü teâlâ, sıkıldığımız, sıkıştığımız zaman, en iyi sebebi bulmak yolunu bize bildirdi. Ve Kur’ân-ı kerîm’de Allahü teâlâ bunu Habib-i Ekrem’ine “aleyhissalatü vesselam” bildirdi. Sûre-i Âl-i imrân’da Allahü teâlâ buyuruyor ki; “Ey Habibim! Karar vermeden evvel, bir iş yapacağın zaman mutlaka istişare et, sor. Müşavere et, sor. Sorduktan sonra karar ver. O kararı uygula, azimet et, yani yola çık artık. Hele hele yola çıktıktan sonra, ölsen bir daha dönme. Çünkü istişare yaptın, sordun soruşturdun, karar verdin. Yani bu karardan sonra, azimet edersen, artık yola çıkarsan, sakın ola ki sonunda ölüm de olsa, artık bu karardan dönme, buyuruluyor. Birkaç kişiye söyledim böyle, “dedim yapmayın, kaliteniz bozulur. Eğer karar verdikten sonra, yola çıktıktan sonra, bir dönerseniz, artık herkes tarafından itimatsız kabul edilirsiniz, güvensiz olursunuz. Zarar edebilirsiniz, batabilirsiniz ama bu erkekliğinizi, bu mertliğinizi bozmayın”. Mesela; Yavuz Sultan Selim han “Allah rahmet eylesin” Sina sahrasını geçmeden evvel, günlerce değil aylarca, hep istişare etti. Nerede ikamet edilecek, nasıl olur, hangi mevsimde gidersek başımıza ne gelir, burası yazın kaç derece, yani aklınıza gelebilecek her türlü araştırmalar yapıldı. Sordu hepsine, “ben karar vermek üzereyim, ne yapayım”, dedi. Karar ver dediler, tamam. “Tamam, kararı verdim. Belirlenen şekilde yola çıkıyoruz”. Çıktılar yola, Sina çölüne girdiler. Kırk derece, elli derece, altmış derece, yanıyor ortalık. Nasıl sıcak, nasıl kavruluyor ortalık. Yani dönsek mi, dönmesek mi diye, bunu padişaha nasıl söyleriz diye düşünüyorlar. Ödleri de kopuyor, Yavuz bu… Bir de bakıyorlar, Yavuz Sultan Selim han attan inmiş, yayan gidiyor. Padişah yayan giderse, kim atın üstünde kalabilir ki; hadi herkese yere iniyor. Ama nasıl basacaksın ki yere? Ateş. Hasan Can geliyor, “Efendim, millet atın üstünde gidemezken, siz attan indiniz, millet de attan indi, nasıl yürüyecekler, diyor. Padişah; “Fazla konuşma, bak! Cenab-ı Peygamber “aleyhissalatü vesselam” önde yaya gidiyor.”, diyor. O görüyor, ötekiler göremiyor. Arkadaş, beş ya da on dakika sonra, Mısır’a gidene kadar hafif bir rahmet yağıyor. Nasıl rahat… Güneş yok, sıcak yok, bir de toprak ıslak. Ama çamur değil. Neden? Emre uyduğu için. Hangi emre uydu? Evvela istişare etti, sonra karar verdi ve ölsem dönmem, dedi.
Enver abiler, asırlarda ender yetişen çok müstesna bir insandı. Allahü teala rahmeti ile merhameti ile muamele eylesin inşallah.
Fî emanillah