Enver abiler buyurdular ki;
Arkadaş, elli sene sonra, Allah bilir ama, hadi küçükleri de görüyorum, yetmiş sene sonra burada gördüklerimizin hiçbirisi yok. Yetmiş sene evvel de yoktu. Ama yetmiş sene sonra da burada hiç kimse kalmayacak. Arkadaşlar hepimiz âhırete gidiyoruz. Şu anda biz burada oturuyoruz, aynı trende oturur gibi, ama tren gidiyor. Biz oturuyoruz ama dünya dönüyor, nefesler tükeniyor. Bu nefesler bittiği zaman, şu veya bu sebeple herkes âhıret yolcusu, herkes âhırete gidiyor.
Bizim dinimizde mü’minler sebepe yapışır; fakat müsebbipten bilir. Yani mü’minle kâfir arasındaki fark; kâfir, sebebe yapışır, sebepten bilir. Benim çalışmamla oldu, der. Mü’min; ben sebeplere yapıştım, neticesini Allah’tan bekledim. Rabbim, hakkımda olanı verdi. Benim hakkımda hayırlı olan bu imiş, şer olan bu imiş, der, kadere razı olur. Mü’min, illa demez. İlla dediği zaman, cenab-ı Hakka isyana kadar gider, tehlikelidir. Mü’minin şânı, şerefi, güzelliği; en güzel şekilde sebebe yapışıp, neticeyi Allah’tan beklemesidir.