Büyükler buyurdular ki;
Abdülhakîm Efendi hazretlerinin mübarek el yazısı var. O bir levha olarak basıldı da. Abdülhakîm Efendi hazretleri orada buyuruyorlar ki; (kuddise sirruh, Cenab-ı hak şefaatine nail eylesin, Allah rahmet eylesin); Bir gün gelecek din ilimleri Hilmi’den ve Sedat’tan sorulacak. La ilahe illallah. Biraz evvel Emir Garbi abi dedi ki; biz mübareklerin hakkını nasıl öderiz. Her taraftan Ehl-i Sünnete saldırma var. Her yerden Ehl-i Sünnete saldırıyorlar. Mübarek Hocamız olmasaydı, o kitaplar tam zamanında yazılmasaydı, bu arkadaşlar olmasaydı, Ehl-i Sünnetin adı sanı kalmayacaktı. Onun için Hocamızdan Allah razı olsun. Daha fazla hizmet nasip etsin. Şimdi Zeynel Abidin hazretleri buyuruyorlar ki; Bir talebe ateşin üstünde otursa, hocasının karşısında edeble dursa, kıyamete kadar bu edebini muhafaza etse, ateşin üstünde ama, onun hakkını ödeyemez. Bir talebe, kor ateşe, ateşin üstüne otursa, edeple, saygıyla hiç kıpırdamadan kıyamete kadar o edebini ona gösterse, saygısını ona ifade etse hocasının hakkını ödeyemez. Neden, çünkü ümmeti arasında Peygamber neyse “aleyhissalatü vesselam”, talebenin arasında mürşid de odur.