Büyükler buyurdular ki;
Mübarek Hocamız buyurdular ki; Kardeşim, Allahü teâlânın âdeti şudur. Bir kul, ya herhangi bir sebeble birinin duasını alır. Allahü teâlâ o aldığı dua sebebiyle onu bir mürşide kavuşturabilir. Yani onu kurtarır. Ve yahutta kendisine sebebsiz olarak ihsan edilir. Ama bir kul, herhangi bir dua sebebiyle, kabul olmuş bir dua sebebiyle hidayete erer. Hidayete ermesinin manası, Allahü teâlânın razı olduğu bir kuluna veya bir kitaba onu mülâki eder. Hidayet bulur. Veya eğer bir kul, ihlâsla elini açar da; Ya Rabbi, ben dinimi öğrenmek istiyorum ama bilmiyorum, ben bunu öğrenmek istiyorum derse, Allahü teâlâ onu hidayete erdirir. Çünki vermek istemeseydi istek vermezdi. Allahü teâlâ vermek istemeseydi, ona hidayet vermeyi istemeseydi, ona bu duayı vermezdi zaten. Eğer bir kul, ihlâsla derse; ya Rabbi, ben perişan vaziyyetteyim, dinimi doğru olarak öğrenmek istiyorum, bana yardım et derse, Amerika’da da olsa Fransa’da da olsa Ehl-i Sünnet itikadında olan olan bir arkadaş bulur. Zaten hayatta muhakkak bir sebebler vardır. Ya biz dua ettik, ya dua aldık. Allahü teâlâ bizi böyle biraraya getirdi.