Büyükler buyurdular ki;
Abdülhakîm Efendi hazretleri kahvaltı yapıyormuş. Şakir efendi gelmiş. Mübarek buyurmuşlar ki, Hilmi’yi çağır beraber yiyelim. Hocamız buyurdular ki; Yer sofrası, küçük bir demlik çaydanlık, zeytin, peynir, yoğurt. Abdülhakîm Efendi hazretleri sabahları yoğurt yemeyi severlerdi. Hadi sen de ye buyururlardı. Ben de yerdim. İkinci veya üçüncü bardaktan sonra kalanını bana verirler, sen bitir, buyururlardı. Efendim, müminin artığı hem bedene hem de kalbe şifadır. Sonra nereden geldin derlerdi. Ankara’dan derdim. Bir yere uğradın mı? Hayır doğru buraya geldim derdim. Akşama kadar beraber olurduk. Boş aralarda bana Farisi öğrettiler, Arabî öğrettiler. Benimle çok ilgilendiler. Neden? Çünkü ben çok iyi bir alıcıydım, doymayan bir alıcıydım. Onlar da verici.