Büyükler buyurdular ki;
Birgün işten geldim, hanımanne ateşler içinde karyolada kıvranıyor, çok hasta. Baş ucunda Mübarekler okuyor, ben de okumağa başladım. Tam bu esnada kocaman bir kamyon pencerenin önüne yanaştı, gır gır, gır gır, durmadan çalışıyor. Gidip bir şeyler demek istedim. Bırakmadılar. Kardeşim, bu sesin dinimize bir zararı var mı? Ama nefsimize zararı var, buyurdular.
Bir gün, Hanımanne ve bizim hanım; Çarşamba’da dahiliyeci Mahmut bey diye bir doktor var, ona gittik. Mahmut bey Hanımannenin soy adını görünce; bu Işık soyadı size nereden geldi, dedi. Hayırdır dedik. Bir şey aklıma geldi de, ben tıbbiyede iken bir arkadaşım vardı, Hüseyin Hilmi Işık dedi. Mahmut Bey’e; Hanımı, kızı, biz de çöpçüsü dedim. Allah Allah, dedi. Hâlâ aklımın ermediği bir iş var. O günden beri merak ettim dedi. Ne var dedim. Bizim sınıfımızın en çalışkanı O idi. Hafızası, zekası, süper. Durmadan okurdu. Fakat ne oldu anlamadım, birden eczacılığa geçti. Tıbbiyeden eczacılığa geçmek mümkün değil. Sonra da duydum ki, kimyayı bitirmiş. Sonra da bilmiyorum ne oldu. Niye tıbbiyeden eczacılığa geçti, hâlâ aklım almıyor, dedi. Eğer Mübarekler Efendi hazretlerine peki demeselerdi, Enver abi yoktu, bu hizmetler yoktu. Onlara çok şey borçluyuz.