Huzur Pınarı ailesinin pek muhterem üyelerinin mübarek Cuma gününü tebrik eder, hususi dualarınıza muhatab olmak isteğimizi arz ederiz efendim..
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Büyükler buyurdular ki;
Büyüklerin kalbi nazargâh-ı ilahîdir. Büyüklerin kalbi Cennetin anahtarıdır. Cennete onların kalbinden gidilir. Âriflerin kalbi Cennetin kapısıdır, o kapıdan içeri girilir. Şu kapıdan değil. İlla Cenâb-ı Hakkın râzı olduğu bir mübârek zâtın delaleti ile, onun yol göstermesi ile, onun sevgisi ile gidilir. Ve feyz denilen bir olay var. Bu feyz; sevgidir, muhabbettir, itaattir. Bu feyzden istifade etmek iki şekilde olur. Birinci şekil çok kolay ama çok tehlikeli. Bir şey ne kadar hassassa o kadar da riski var demektir. Birincisi; devamlı nazargâh-ı ilahî olan o kalbe girebilmek. Yani Onların rızasını kazandıracak bir amel yapmak, bir hareket yapmak. Kalbe girdi mi sen git yat. O mübâreklerin kalbine gelen feyzden sen de mutlaka alırsın. Mevlânâ Hâlid hazretleri buyuruyor ki; sen eğer o nazargâh-ı ilahî olan o kalbde dururken, sen oradan feyz alırken, o mübârek zâtlara karşı ufak bir saygısızlık yaparsan, ufak bir edebsizlik yaparsan, o kalbden bir düşersen, yedi kat gökten düşmekten beter olursun. Neden? Çünkü o kalb başka bir kalbe bağlı, o kalb başka bir kalbe bağlı, müteselsilen bu, Cenâb-ı Hakka gidiyor. Damdan düşmeye benzemez bu iş. Kalbe girmek çok iyi. Orada kalabilmek çok zor. Onun da tek ve son şartı, saygılı ve edebli olmaktır. Ne demektir saygılı ve edebli olmak. Haddini bilmektir, itaat etmektir, kendini yok bilmektir. İkincisi; sen Onları kendi kalbinde tutacaksın. Kalbde neler dolaşıyor… Onların arasına bir de Onlar girecek…
Fî emanillah