-HAYATINDAN KESİTLER-
Vasiyeti:
-4-
Mürşid-i kâmil, kendinden önceki bir mürşid-i kâmilden feyz alarak, onun gibi feyz verebilecek bir kuvvete kavuşan islâm âlimi demekdir. Bu kuvvete kavuşduğu, mürşidi tarafından kendisine yazılı olarak bildirilir. Mürşidlerin birbirlerinden feyz almaları, bir zincirin halkaları gibi eklenerek, Resûlullahdan sallallahü aleyhi ve sellem zemânımıza kadar gelmişdir. Ya’nî, bir mürşid-i kâmil, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem den başlıyarak, mürşidleri vâsıtası ile, kendi kalbine kadar akmakda olan feyzleri, hâlleri, bereketleri, başkalarının kalblerine akıtmakdadır.
Mürşidi kâmillerden, Allah dostlarından feyz almak isteyenin sâlih müslüman olmaları lâzımdır. Ehl-i sünnet i’tikâdında olmıyan, meselâ Eshâb-ı kirâmdan herhangi birine dil uzatan ve dört mezhebden birine uymıyan, harâmdan sakınmıyan, meselâ zevcesini, kızını ve emri altındaki kadınları açık gezdiren ve çocuklarının islâm bilgisi, Kur’ân-ı kerîm öğrenmeleri için çalışmıyan bir kimse, mürşid değil, sâlih bir müslimân bile değildir.
-devamı var-