Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî “kuddise sirruh” hazretlerinin dört oğlu vardı. Biri Şihâbüddîn olup, Urfa’da vefat etti. Sonra Behâüddîn vefat etti. Ardından Abdurrahmân vefat etti. Dördüncü oğlu Necmüddîn, babasının vefatından sonra dünyâya geldi. Onun da iki oğlu dünyâya gelmiştir. Temiz soyu devam etmektedir.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, sevdiklerine şöyle vasıyyette bulundu:
“Muhammed aleyhisselâmın sünnetine uyunuz. Üzerinde bulunduğumuz doğru yol üzere olunuz. Karşılaşacağınız güçlüklere sabr ve tahammül gösteriniz. Bizim vefatımızdan daha büyük musibet size ulaşmaz. Şekil ve şemailimi sayarak, bağırıp çağırarak ağlamak sûreti ile, rûhuma zahmet vermeyiniz. Etrâfa mektûplar yazarak, vefatıma hiçbir kimsenin üzülmemesini ve ağlamamasını tenbîh ediniz. Beni seven ve bana muhabbet eden, Allah rızâsı için kurban kesip sevâbını benim rûhuma göndersin. Rûhuma Kur’ân-ı kerîm ve Fâtihalar, kıymetli dualar göndersin. Dünyâ sevgisi ile gönülleri dolan kimseler gibi sakın siz de; “Sadakaya muhtaç değilim. Ancak Fâtiha ve İhlâs-ı şerîflere muhtâcım” demeyiniz. Benim için iyiliklerde bulununuz. Sadaka veriniz, sizi bize yaklaştıracak işler işleyiniz. Ömrümüz elliye ulaşmıştır. Otuzbeş senelik farzları iskat ve kaza edersiniz. Ömrümüzde kuşluk ve teheccüd namazlarını diğer beş vakit farz namazlar gibi hiç terk etmedim.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, bir gece yatsıdan sonra çoluk-çocuğunu yanlarına çağırdılar. Onlara hitaben; “Hepinize hakkımı helâl ediyorum. Birbirinizden ayrılmayınız. Vefatınıza kadar bu evde kalınız” buyurdular. Abdest alıp bir miktar namaz kıldıktan sonra; “Şu anda tâ’ûna tutuldum” buyurdular. Mübârek yüzleri sarardı. Sabahleyin de çoluk-çocuğuna dönerek tekrar buyurdu ki: “Bundan sonra beni meşgul edip benden birşey istemeyiniz. Bir şey isterseniz vekîlimden isteyiniz. Beni Hakla meşgul olmaktan alıkoymayınız. Hiçbir kimse ile sohbet etmek istemiyorum. Rabbim ile meşgulüm. Yanımda hiç kimse bulunmasın.” Göz uçları ile kıbleye yönelip sağ yanı üzere yatarak, murâkabe ve Allahü teâlânın kudretini tefekkürle meşgul olmaya başladı. Hastalığının şiddetinden; “Ah! vah!” gibi sesler asla duyulmayıp, her a’zâsından, hattâ mübârek saçlarından Hakkın zikrinin belirtileri görülüyordu. Müezzin ezan okumağa başladığında, Mevlânâ Hâlid hazretleri Fecr sûresinin son âyetlerini okudu. Meâlen;“(Sonra Allah mü’min kimselere şöyle buyurur) Ey (îmânda sebat gösteren Allah’ı anmakta huzûra kavuşan)itaatkâr nefs, dön rabbine (Cennetle sana hazırladığı ni’metlere) sen O’ndan (sana verdiklerinden ötürü)râzı, O da senden (îmânın sebebiyle) râzı olarak. Haydi gir (sâlih) kullarımın içine. Gir Cennet’ime.” Bu âyet-i kerîmeleri okuyup bitirdikten sonra, mübârek rûhları Cennet-i a’lâya uçtu ve Allahü teâlâya kavuştu.
Kapısında bulunan âbidler, talebeleri, sevdikleri, vefatlarını işitince, müteessir olarak kendilerinden geçtiler. Talebelerinden İsmâil Efendi, oradakilere; “Evliyânın vefatı, bir evden öteki eve gidişi gibidir.” hadîs-i şerîfini naklederek, nasihatte bulundu.
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi