Bir gün buyurdu ki: “Bir gece bana gösterdiler ki: Vitir namazını kılmayıp yatan ve gecenin sonunda kılacağım diye niyet edene, sevâb meleği, vitir namazını kılıncaya kadar sevâb yazar. O hâlde, vitir ne kadar geç kılınırsa, o kadar iyi olur. Bununla beraber buyurdu ve hattâ yazdı ki: “Vitri acele kılmakta veya te’hir eylemekte Peygamber efendimize “sallallahü aleyhi ve sellem” uymaktan başka hiçbir şey göremiyorum. Ve, hiçbir fazîleti mutâbeat (tâbi olmak) ayarında bulamıyorum. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, vitri ba’zan gecenin evvelinde, ba’zan da gecenin sonunda kılardı. Şekilde ve sûrette de olsa, kendi se’âdetimi her işte, O servere “sallallahü aleyhi ve sellem” benzemekte bilirim. Binlerce gecenin ihyasını, bir mutâbeatın, Resûlullaha bir işte uymanın, yarısına değişmem. Allahü teâlâ, Peygamberine “sallallahü aleyhi ve sellem” tam uymağı nasîb eylesin.”
Yatsı namazını ve vitir namazını kıldıktan sonra, hemen yatmaya giderdi. Yatmadan evvel okunması bildirilen âyetleri ve duâları okurdu. Yatsıdan sonra hemen yatmak hakkında buyururdu ki: “Yatsı namazından sonraki uyanıklık, gecenin sonundaki uyanmayı geciktirir.”
Talebelerinin meşhûrlarından Bedreddîn Serhendî şöyle anlatmıştır: “Ben, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin “kuddise sirruh” talebesi olmadan önce, ba’zan Cum’a namazı kılmak için onun mescidine giderdim. Mescidde onun namaz kıldığını görenler “Sanki o, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” nasıl namaz kıldığını görerek namaz kılıyor” derlerdi. Ben âlimlerden ve şeyhlerden çok kimsenin namaz kılışını gördüm, fakat, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin namaz kılışı gibi hiç kimsede görmedim. Namazın âdabına ve erkânına öylesine uyardı ki, onun namaz kılması büyük bir hârika idi. Öylesine bir ta’zim, temkin, huşû’, vekâr ve inkisâr gösterirdi ki, böyle namaz kılmak, ancak Resûlullaha ittibâ, tam tâbi olmak ve râsih âlim olmakla ve bâtını kuvvetin nihâyetine ulaşmakla mümkün idi. Benim ve pekçok kimsenin İmâm-ı Rabbânî hazretlerine talebe olması, onun namaz kılışına hayranlık sebebiyledir.”
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi