Eserlerinden seçmeler:
İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretlerinin eşsiz eseri “Mektûbât”, hem yazıldığı asırda, hem de sonraki asırlarda, hakîki saâdeti arayanlar tarafından aşk ve şevkle okunmuş, istifâde edilmiş ve pekçok insanın se’âdete kavuşmasına vesîle olmuştur. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak isteyenlere fâideli olmak için yazdığı bu eserinden seçmeler:
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, büyük oğlu Muhammed Sâdık’a yazdığı birinci cilddeki 260. mektûbun son kısmında şöyle buyurdu:
“Ey oğlum! Kutb-i irşâdın feyz vermesi ve ondan feyz almakla ilgili ma’rifetler,“Mebde’ ve Me’âd” risâlesinde, “İfâde ve istifâde” bâbında yazılmışdı. Sırası gelmiş iken, fâideli olan bu ma’rifeti de, buraya yazıyorum. Orada yazılı olan ile karşılaştırınız! Kutb-i irşâd, kemâlât-i ferdiyyeye de mâlikdir. Çok az bulunur. Asırlardan, çok uzun zaman sonra, böyle bir cevher dünyâya gelir. Kararmış olan âlem onun gelmesi ile aydınlanır. Onun irşâdının ve hidâyetinin nûrları, bütün dünyâya yayılır. Yer küresinin ortasından tâ arşa kadar herkese; rüşd, hidâyet, îmân ve ma’rifet onun yolu ile gelir. Herkes, ondan feyz alır. Arada o olmadan, kimse bu ni’mete kavuşamaz. Onun hidâyetinin nûrları, bir okyanus gibi, (çok kuvvetli radyo dalgaları gibi) bütün dünyâyı sarmıştır. O deryâ, sanki buz tutmuştur. Hiç dalgalanmaz (ya’nî şöhretten uzak olur, onu kimse tanımaz.) O büyük zâtı tanıyan ve seven bir kimse, onu düşünürse, yâhud, o, bir kimseyi sever, onun yükselmesini isterse, o kimsenin kalbinde, sanki bir pencere açılır. Bu yoldan, sevgisi ve ihlâsına göre, o deryâdan kalbi feyz alır. Bunun gibi bir kimse, Allahü teâlâyı zikr ederse ve bu zâtı hiç düşünmezse, meselâ onu tanımazsa, yine ondan feyz alır. Fakat, birinci feyz daha fazla olur. Bir kimse, o büyük zâtı inkâr eder, beğenmezse, yâhud o büyük zât, bu kimseye incinmiş ise, Allahü teâlâyı zikretse bile, rüşd ve hidâyete kavuşamaz. Ona inanmaması veya onu incitmiş olması, feyz yolunu kapatır. O zât, bunun istifâdesini istememiş olmasa bile, onun zararını istemese bile, hidâyete kavuşamaz. Rüşd ve hidâyet, var görünür ise de yoktur. O zâta inanan ve sevenler, onu düşünmeseler de ve Allahü teâlâyı zikr etmeseler de, yalnız sevdikleri için, rüşd ve hidâyet nûruna kavuşurlar. Fârisî beyt tercümesi:
Susdum artık, zekîlere bu yeter,
Çok bağırdım, dinleyen varsa eğer.
Çok bağırdım, dinleyen varsa eğer.
Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamdolsun. O, Rahmândır ve Rahimdir. O’nun resûlü Muhammed aleyhisselâma ve Âline ve Eshâbına sonsuz salât ve selâm olsun.”
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi