Işık olmazsa göz görmezmiş….
Gözün görmesi için Işık elbette lazımdır…
Dünya mayın tarlası gibidir, bu mayınlara çarpmadan karşı tarafa geçmek çok zor bir iştir. Karanlık ve tehlikeli tuzaklarla dolu olan ahiret yolculuğunda bu mayınların, tuzakların yerlerini bilen bir mübarek zât elimizden tutmazsa bu meşakkatli, tehlikelerle dolu yolculukta yürüyebilmemiz imkansızdır…. Allahü teala kime Işık nasib ederse çok şükretmesi lazımdır.
Eğer Peygamber efendimiz aleyhisselatü vesselam gelmeseydi, hiç kimse Allahü tealayı tanıyamazdı. Onun için bu şans, çok büyük bir nimettir. İmam-ı Rabbani hazretleri kuddise sirruh, mektubat’ta buyuruyor ki; Bu dünyada Allahü tealanın bir kuluna en büyük nimeti, bir dostunu ona tanıtmasıdır. İmanımızı, ihlasımızı, her şeyimizi onlara borçluyuz. Her şeyin hakkı ödenebilsede hocanın hakkı ödenemez. Çünki buyuruluyor ki; Ümmeti arasında peygamber ne ise talebesi arasında hoca odur. Elimizden geldiği kadar okumak, ruhlarına hediye göndermek, onların gıyabında ve huzurunda, her hususta teşekkür etmek mecburiyetindeyiz. Çünki hadis-i şerifde buyuruluyor ki; Eğer birisi size bir iyilik yaparsa, siz de teşekkür etmezseniz, Allahü tealaya şükretmiş olamazsınız. Ehl-i sünnet itikadı çok zor elde edilir. Böyle bir zatın bize ehl-i sünnet itikadını öğretmesi ele geçmez bir hazinedir. Peygamber efendimiz aleyhisselatü vesselam buyuruyorlar ki; “Benim ümmetim yetmişüç fırkaya bölünecek. Bunlardan yetmişikisi dalalette olacak, cehenneme gidecek, bir fırkası (Benim ve eshabımın yolunda gidenler) kurtulacak”. İşte yetmişüç fırkanın içerisinde, doğru fırka olan ehl-i sünnet vel cemaat fırkasını Allahü teala bize nasib etti. Bu fırkanın bir mensubu olmak ne büyük seadettir!
İnsanın vücudunda en kıymetli organ kalptir. Bizim dinimizin esası; Kalbi hastalıktan kurtarmaktır. Çünki kalbi hasta yapan, insanın içinde bir düşman vardır. Hem Allah’a düşman, hem de kalbe düşmandır. O da insanın nefsidir. Nefse karşı bir panzehir lazımdır. Bu panzehir, bu büyük zâtların kendileri veya eserleridir. Eser deyince; hem kitapları hem de talebeleridir. O zatlardan birine rastlayan kurtulur. Onun için insan dünyada beraber olduğu, sevdiği kişilerle haşr olunacaktır. Kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz önemlidir. Çünki insan nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle diriltilir. Kimlerle berabersek, ahirette de onlarla beraber olacağız. Çünki peygamber efendimiz buyuruyor ki; El mer’ü mea men ehabbe. Ne ile meşgulseniz, dünyada kimlerle beraberseniz ahirette de onunla berabersiniz buyuruyor. Onun için kim Allahü tealayı çok anarsa, Allahü teala ile beraber olur. Kim Peygamber efendimiz’e çok salevat-ı şerife getirirse, Peygamberimizle aleyhisselatü vesselam beraber olur.
Hastaneler, hapishaneler sevgilime dokundun diyenlerle doludur. Muhammed aleyhisselam Allahü teala’nın sevgilisidir, kim Allahü tealanın sevdiklerine sataşırsa mahvolur. Peygamber efendimize ve varisleri olan evliyaya ne kadar muhabbet beslersek, onlar bize daha çok muhabbet beslerler. Kim onlara bir adım yaklaşırsa, onlar da bin adım yaklaşırmış.
Büyüklerimizin yolu, okumak ve okutmak idi. Çok okudular ve çok kitap dağıttılar. Dolayısıyla onları seven onların yolunda olmalıdır. Onların yolunda olmak ehl-i sünnet itikadını öğrenmek ve öğretmektir. Onlar; arının bin türlü çiçekten toplayıp bal yaptığı gibi, o kitapları hazırlayıp önümüze koydular. Bizimde okumamız ve okuduğumuzu birilerine anlatmamız, yani bu büyüklerin kitablarını başkalarınada vermemiz lazımdır. İlim mutlaka yayılmalıdır. Çünki imandan sonra ilk emir “Oku” emridir. İlim olmazsa din olmaz. Mü’minin üzerinde iki mühim farz vardır ki, biri öğrenmek, diğeri öğretmektir. Eğer ecdadımız bizlere öğretmeselerdi, biz şimdi müslüman değildik. Onlar canlarını, mallarını, kanlarını, her şeylerini bizim müslüman olmamız için harcadılar. Her şeylerini feda ettiler ve elhamdülillah bizim de müslüman olmamızı temin ettiler, sağladılar. Eshab-ı kiram’dan hiçbiri kendi yatağında vefat etmemiş, ihtiyar ve genç, hepsi gurbet diyarında şehit düşmüşler. Osmanlılar at üstünde dünyanın her yerine ehl-i sünnet itikadını yaydılar. Bizim için uğraştılar. Eğer biz bu hizmeti yapmazsak, bizden sonra gelecek olan nesil, bizden davacı olur. Çünki üzerimizde büyüklerin çok hakkı var. Onlar canla, malla, kanla bizim müslüman olmamız için her şeylerini feda ettiler, bizden de hiçbir şey beklemiyorlar. Bu din anlatmak dinidir. Ahirette hesap sorarlar, bu kadar sana emek verildi sen ne yaptın derler.
Üzerimizde emeği olanlara, hakkı olanlara hem her zaman dua etmeliyiz, hem teşekkür etmeliyiz, ne yapmamız lazımsa onu mutlaka yapmalıyız.
Dua edene mi, edilene mi faydası olur, belli olmaz…
Biz dünyada iken onlara sahip çıkarsak onlar da bize ahiretde sahip çıkarlar inşallah.
Unutmazsak unutmazlar, hatırlarsak hatırlarlar.
UNUTMAYALIM Kİ, UNUTULMAYALIM inşallah.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim.
Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cuma gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
ali zeki osmanağaoğlu