EFENDİN KİMDİR?
Peygamber Efendimiz, hadîs-i şerîfinde,
Şöyle buyurmuştur ki: (Ben, mîrâc gecesinde,
Bir “Hûri”yi gördüm ki, Cennette dolaşırdı.
Yüzü çok “nûrlu” olup, gözü kamaştırırdı.
Çevirdi Cibrîl hemen, o hûriden yüzünü.
Hattâ kapatıverdi eliyle de gözünü.
Sordum ki: (Gözlerini kapattın, acep niçin?)
Dedi: (Ona bakmaya, yoktur ruhsat ve izin.)
Gözünü kapatınca Cibrîl aleyhisselâm,
Hûri, benim yanıma geldi ve verdi selâm.
Ve suâl eyledi ki: (Yâ Resûl-i müctebâ!
Şu anda, efendimin hâli nasıl acabâ?)
Hûrinin kastettiği kimseyi merak ettim.
Ve hemen, o hûriye: (Efendin kimdir?) dedim.
Dedi: (Sana ilk defâ, o îmân eylemiştir.
Malını ve cânını, sana fedâ etmiştir.)
(Ebû Bekir için mi, yaratıldın sen?) dedim.
Hûri cevap olarak, dedi: (Evet efendim.)
(Sen onu hiç gördün mü?) diye suâl edince,
(Evet) deyip, büründü bir neş’e ve sevince.
(İstersen göstereyim, ben şimdi sana onu.)
Diyerek açtı hemen, sağ elinin avcunu.
Baktım, eli içinde, resmi var “Ebû Bekr“in,
Ayrıldık daha sonra yanından o hûrinin.)
Yine nakledilir ki Ömer ibnil Hattâb’tan:
Mescidde bulunurduk, bir çoğumuz eshâbdan.
Şöyle buyurdular ki, o Resûl-i kibriyâ:
(Beş kişiden gayriye, kalkmayınız ayağa.
Bunlar, anne ve baba, âlim ve üstâdlardır.
Hem seyyid ve şerîfler ve âdil sultânlardır.)
Sözünü bitirince kâinâtın Server’i,
Hazret-i “Ebû Bekir“, giriverdi içeri.
Ve onun içeriye girmesini tâkîben,
Peygamber Efendimiz, ayağa kalktı hemen.
Ne için kalktığını, suâl ettim Resûl’den.
Buyurdu ki: Cebrâil, önümde idi hemen.
Ne zaman ki Ebû Bekr, mescide oldu dâhil,
(Gelen, Ebû Bekir’dir) dedi bana Cebrâil.
Ben taaccüb ederek, Cibrîl’e sordum bunu.
Dedim ki: (Ey Cebrâil, tanır mısın sen onu?)
Dedi ki: (Yerde onu, siz nasıl tanırsanız,
Biz dahî gökyüzünde, onu öyle tanırız.
Hepsi onu tanırlar gökteki melekler de.
Ve hattâ “Halîm” diye, tanınır o göklerde.)
Cebrâil böyle deyip, ayağa kalktı birden.
O ayağa kalkınca, ben de kalktım yerimden.
Oturuncaya kadar Ebû Bekr yere hattâ,
Cibrîl de oturmayıp, bekledi hep ayakta.)