HAZRET-İ EBÛ BEKR’İN VASIYYETİ
Hazret-i Büreyde’den, edilir ki rivâyet:
O Server, bir gazâdan, zaferle etti avdet.
Vaktâ ki Medîne’ye, sağ sâlim döndüğünde,
Bir siyâhî câriye, gelip durdu önünde.
Dedi: (Yâ Resûlallah, adamış idim ki ben,
Eğer sen, bu gazâdan döner isen sâlimen,
Avdet eylediğinde, huzûruna geleyim.
Eğer izin verirsen, tef çalıp söyliyeyim.)
O Server, câriyenin bu arzûsunu duydu,
(Eğer adadıysan çal, yoksa çalma!) buyurdu.
(Adamıştım) diyerek câriye o Server’e,
Başladı huzûrunda, tef çalıp söylemeye.
Az sonra “Ebû Bekr”in, fark etti geldiğini.
Buna rağmen susmayıp, çaldı yine tefini.
Biraz sonra oraya, “Osmân ibni Affân”da,
Geldi, fakat câriye susmadı o zaman da.
Bir müddet geçince de, geldi “Hazret-i Alî”.
Yine de câriyenin, değişmedi o hâli.
Lâkin “Hazret-i Ömer” gelir gelmez o yere,
Câriye, tef çalmayı bıraktı birdenbire.
Tefinin üzerine, oturdu hiç çalmadan.
Peygamber Efendimiz, buyurdu ki o zaman:
(Yâ Ömer, bil ki şeytân, senden korkar bir nice.
Câriye, tef çalmayı bıraktı sen gelince.)
Sa’d bin ebî Vakkâs, nakleder yine bir gün:
Hazır bulunuyorduk, huzûrunda Resûl’ün.
Henüz “Örtünme emri”, gelmemiş olduğundan,
Yanında, kadınlar da olurdu bâzı zaman.
Ona, islâmiyetten suâl soruyorlardı.
Yanında, yüksek sesle konuşup dururlardı.
O an “Hazret-i Ömer”, kapıya geldi birden,
Ve müsâde istedi, girmek için Resûl’den.
Ömer ibnil Hattâb’ın sesini işitince,
Kadınlar, o odayı terk ettiler hemence.
Biraz sonra odaya, girdi Hazret-i Ömer.
Tebessüm ediyordu, o sırada Peygamber.
Buyurdu ki: (Yâ Ömer, şimdi kadınlar vardı.
Bana, islâmiyetten suâl soruyorlardı.
Lâkin senin sesini işitince âniden,
Perdenin arkasına kaçtılar hepsi hemen.)
Yine Hazret-i Sıddîk, az kala vefâtına,
Osmân ibni Affân’ı, dâvet etti yanına.
Buyurdu ki: (Yâ Osmân, yazdım ki bir vasıyyet.
Ben ölünce, sen bunu, eshâba şöyle arz et:
Ben, Ömer bin Hattâb’ı, halîfe seçtim bizzât.
Benden sonra hepiniz, ona edin itâat.)
Cümle eshâb-ı kirâm, bunu kabûl ettiler.
Onu halîfe seçip, itâat eylediler.