İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin oğlu, Muhammed Ma’sûm hazretleri buyurdu ki:
Allahü teâlâ, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin vermedi. Nefslerinin arzûlarına tâbi olmalarını, böylece felâketlere sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzûr içinde yaşamaları ve sonsuz saadete kavuşmaları için lâzım olan faydalı şeyleri yapmalarını emretti. Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti.
Saadete kavuşmak isteyen, dine uymaya mecburdur. Nefsinin dine uymayan arzûlarını terk etmesi lâzımdır. Dine uymazsa, sâhibinin, Yaradanın gadabına, azâbına uğrar. Dine uyan kul, mesûd ve rahat olur. Sâhibi onu sever. Dünya ziraat yeridir. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safâ süren, mahsûl almaktan mahrûm kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevklerle, nefsin arzûlarını yapmakla geçiren de, ebedî nîmetlerden, sonsuz zevklerden mahrûm olur. Bu hâl, aklı başında olanın kabûl edeceği birşey değildir. Sonsuz lezzetleri kaçırmaya sebep olan geçici ve zararlı lezzetleri tercîh etmez.
Dine uymak için, evvelâ Ehl-i sünnet âlimlerinin, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anlayıp bildirdikleri akâide uygun îmân etmek, sonra harâm ve yasak edilmiş olanları öğrenip bunlardan sakınmak, daha sonra da yapması emrolunan farzları öğrenip yapmak lâzımdır. Bunları yapmaya İbâdet etmek denir. Harâmlardan sakınmaya da takvâ denir.