İsmail Hakkı Bursevî “rahmetullahi aleyh” hazretleri, Ruhü’l-Beyan Tefsirinde anlatır:
Ebü’l-Hamza Hemedani isminde bir zat, bir akşam Cafer-i Huldi “rahmetullahi aleyh” hazretlerinin yanına geldi. Gelmeden önce de, evinde, tandırda bir tavuk kızarttırmıştı. Akşam yemeğini evinde çocuklarıyla beraber yiyecekti. Cafer-i Huldi’nin yanına gelip bir müddet sonra gitmek için izin istedi. Cafer-i Huldi: “Bu akşam burada kal.” buyurdu. Ebü’l-Hamza, bu akşam burada kalırsam, sabah namazına kadar ayrılamam. Çocuklar da ben gitmeden yemek yemezler ve aç kalırlar diye düşünüp: “Müsaade ederseniz gideyim.” dedi. Cafer-i Huldi: “Hayır bu akşam burada kalacaksın.” buyurdu. Ebü’l-Hamza: “Mühim bir işim vardır, gideyim.” deyince, Cafer-i Huldi: “Sen bilirsin.” buyurdu.
Ebü’l-Hamza evine gelip, hizmetçisine kızarmış tavuğu getirmesini söyledi. Hizmetçi gidip, pişmiş tavuğu getirirken ayağı takılıp, yemek kabı elinden düştü. Yemek kabı kırılıp yemeğin suyu döküldü. Pişmiş tavuk da yola düştü. Ebü’l-Hamza hizmetçisine: “Hiç olmazsa pişmiş tavuğu getir, temizleyip yeriz.” dedi. Hizmetçi giderken, oradan geçmekte olan bir köpek tavuğu kapıp gitti. Ebü’l-Hasan Hamza: “Her şeyi kaçırdık. Bari, üstadın sohbetini kaçırmayalım.” deyip, Cafer-i Huldi’nin yanına geldi. Üstad kendisini görünce buyurdu ki: “Evliyanın kalplerine bir parça gönül vermeyenin ve söz dinlemeyenin tavuğunu, Allahü teala köpeklere verir.”
Ebü’l-Hamza, bunu duyunca hatasını anladı ve tövbe etti.